Vaktinde kılınamayan namazlar kaza edilebilir mi?
Bir namaz hem kaza hem sünnet niyeti ile kılınabilir mi?
Kılınacak namazın ne olduğu kesin olarak tayin edilerek niyetlenilmesi gerekir. İki niyetle bir namaz kılınamayacağı gibi, namaz kılarken birden çok namaza niyet edilmez. Hem kaza namazına, hem de vaktin sünnetine birlikte niyet edilirse bu namaz, kaza namazı olur. Hem kaza namazı hem de vaktin sünneti kılınmış olmaz (Fetavay-ı Hindiyye, I, 125).
Kaza namazlarını kılarken vakitten kazanmak için, namaz içindeki sünnetleri terk etmek caiz midir?
Namazın sahih ve eksiksiz bir şekilde kılınabilmesi için, bir takım farzları, vacipleri, sünnetleri ve adabı bulunmaktadır. Namazın farzlarından birini yerine getirmemek namazın geçersizliğine (batıl manasında fasit olmasına) sebep olur. Vaciplerin terki halinde ise, eğer unutma veya hata ile yapılırsa sehiv secdesi yapılması gerekir; bilerek terk edilmesi halinde günah işlenmiş olur ve namazın yeniden kılınması vacip olur (İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, I, 456). Namazın sünnetlerinin ve adabından birinin veya tamamının terk edilmesi durumunda, namaz bozulmadığı gibi, sehiv secdesi de gerekmez. (İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, I, 474). Ancak namazın fazilet ve sevabı kaçırılmış olur. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.): “Benim namaz kıldığımı gördüğünüz gibi namaz kılınız” buyurmuştur (İbn Hibban, Sahih, Beyrut, 1414/1993, IV, 541).
Dolayısıyla namazın sünnetlerine riayet edip devam etmek Hz. Peygamber (s.a.s.)’e tabi olmanın alametidir. Meşru bir mazeret olmadıkça namazın sünnetleri terk edilmemelidir. Buna rağmen terk edilirse namaz borcu ödenmiş olur.
Sabah namazının sünneti ile farzı arasında kaza namaz kılınır mı?
Sabah namazının sünneti ile farzı arasında kaza namazları kılınabilir. Ancak bu esnada nafile namaz kılmak mekruhtur (Merğnani, Hidaye, I, 40).
Hangi vakitlerde kaza ve nafile kılınmaz?
Bu hadiste belirtilen üç vakitte hiçbir namaz kılınamaz. Bu vakitlerin başlama ve bitiş zamanları şöyledir:
a. Güneşin doğmasından itibaren, 40-50 dakika sonrasına kadar.
b. Güneşin, başımızın üzerinde, tam dik bulunduğu vakit. (Öğle vaktinin girmesine yaklaşık 10 dakika kalmasından öğle vaktinin girmesine kadarki süre)
c. Güneş batmazdan önce, gözleri kamaştırmaz hale gelmesinden, batmasına kadar olan vakit. (Güneşin batmasına 40-50 dakika kalmasından itibaren akşam namazı vakti girinceye kadar olan zaman) (Merğinani, el-Hidaye, I, 40).
Bu üç kerahet vaktinde ne kazaya kalmış farz namazlar, ne vitir gibi vacip namaz, ne de daha önce hazırlanmış bulunan bir cenaze namazı kılınamadığı gibi, daha önce okunmuş bir secde ayetinden dolayı “tilavet secdesi” de yapılamaz. Bununla birlikte kerahet vaktinde okunan secde ayetinin secdesi, daha sonraya bırakmak efdal olsa da bu vakitte de yapılabilir. Yine bu vakitlerde hazırlanan cenazenin namazı da kılınabilir.
Güneşin batmasından önceki kerahet vaktinde, sadece o günün ikindi namazının farzı kılınabilir. Fakat mazeretsiz olarak ikindi namazını bu vakte kadar geciktirmek mekruhtur.
Bunların dışında şu vakitlerde de sadece nafile namaz kılmak mekruhtur:
a) Sabah namazının sünneti hariç olmak üzere imsak vakti girdikten sonra, güneş doğuncaya kadar olan sürede,
b) İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar olan sürede,
c) Akşam namazı vakti girdiğinde farz kılınmadan önce,
d) Cuma günü hatibin minbere çıkmasından sonra (Merğinani, el-Hidaye, I, 40-41).
Ebu Said el-Hudri’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasulüllah (s.a.s.)’i şöyle derken işittim: Sabah namazı kılındıktan sonra, güneş doğuncaya kadar başka namaz yoktur. İkindi namazından sonra, güneş batıncaya kadar başka namaz yoktur” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 19, II, 42, III, 7, 95).
Şafii mezhebinde olan biri kaza namazlarını nasıl kılmalıdır?
Şafiilere göre farz namazlar, herhangi bir mazeretten dolayı kazaya bırakılmışsa, ilk fırsatta kaza edilmesi mendup, daha sonra kaza edilmesi ise vaciptir. Fakat herhangi bir mazeret olmaksızın kazaya bırakılmışsa, ilk fırsatta acilen kaza edilmesi vaciptir. Şafii Mezhebine göre üzerinde kaza namazı olan kimse, bayram ve vitir namazı da dahil sünnet-i müekkede olsun, gayr-i müekkede olsun geçmiş namazlarının hepsini kaza etmeden hiç bir nafile namaz kılamaz. Buna göre üzerinde kaza namazı bulunan kimsenin, bütün zamanını bu namazları kaza etmeye ayırması gerekir. Hatta uyku, evin geçimi, terk edilmesi güç olan önemli bir iş hariç bütün vakitlerini kazaya kalan namazlarını kılmakla geçireceğinden nafile ile meşgul olması caiz değildir. (Dimyadi, İ’anetü’t-Talibin, Daru’l-Fikr, Beyrut, I, 23)
Vaktinde kılınamayan namazlar kaza edilebilir mi?
Namaz, dinimizin ifasını emrettiği ibadetlerin en önemlisidir. Kelime-i şehadetten sonra, İslam binasının üzerine kurulduğu beş esastan birincisidir. Akıllı ve erginlik çağına ulaşan her Müslümana farzdır. Farziyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabittir.
Terk edilmesi ve -geciktirmeyi caiz kılan meşru bir mazeret yoksa- vaktinde eda edilmeyip kazaya bırakılması, en büyük günahlardandır. İma ile de olsa namaz kılabilecek birisi için namazın terk edilmesine hiçbir mazeret yoktur. Kazaya bırakılabilmesi için dinin meşru saydığı mazeret ise, unutma ve uyku gibi şuur dışı haller ile, o anda (vakti içinde) eda edebilme imkanının bulunmayışından ibarettir. Şüphesiz mazeret sayılan uyku, namaza kalkma azmi ile gerekli tedbir alındığı halde uyanılamayan uykudur.
Kur’an’da vaktinde kılınamayan namazların kaza edilmesi ile ilgili olarak açık bir ifade bulunmamakla birlikte, Hz. Peygamber bizzat kendisi vaktinde kılamadığı namazları kaza etmiş ve ashabına da bunu tavsiye etmiştir. Hendek savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi nedeniyle ikindi namazını kılamamışlar; bunun üzerine “Bizi ikindi namazından alıkoydular. Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun.” demiş ve ikindi namazını akşam ile yatsı arasında kaza etmiştir (Müslim, Mesacid ve Mevadi’u’s-salat, 203, 205). Ayrıca Hayber fethinden dönerken, bir yerde konakladıklarında gece uyuya kalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını güneş doğduktan sonra kaza etmiş ve “Kim namazı unutursa veya uyuyup kalırsa hatırlayınca onu kılsın” (Buhari, Mevakitu’s-Salat, 35; Müslim, Mesacid, 309, 314; Nesai, Mevakit, 55; Ahmed b. Hanbel, 2/428, 4/441) buyurmuştur.
Bir rivayette de Peygamberimiz uyuya kalıp kılamadıkları sabah namazından sonra yaptığı açıklamada şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Sizin için, bende bir örnek vardır. Dikkat edin! Uyku sebebi ile namaz kaçırmakta bir taksir yoktur. Taksir ancak başka namazın vakti gelinceye kadar namazını kılmayan kimsede vardır. Kim namaz vakti uyuya kalırsa uyandığı zaman, o namazı kılsın! Ama ertesi gün, o namazı her zamanki vaktinde kılsın!” (Müslim, Mesacid ve Mevadi’u’s-Salat, 311).
Unutma ve uyuma gibi bir mazeret olmaksızın terk edilen namazların kazası ile ilgili herhangi bir hadis mevcut değildir. Fakat bu durum, mazeretsiz geçirilen namazların kazasının olmadığını göstermez. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.)’in veya bir sahabinin bilerek farz namazları terk etmesi düşünülemez. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bir mazeret sebebiyle vaktinde kılamadığı namazları kaza etmesi ve bu yönde tavsiyede bulunması mazeretsiz olarak terk edilen namazların öncelikli olarak kaza edilmesi gerektiğinin göstergesidir. Vaktinde kılınmayan namazın borçtur ve borç da ancak ödenmekle zimmetten düşer (Şevkani, Neylü’l-evtar, 2/243, 244). Nitekim Hz. Peygamber “Allah’a olan borç, ödenmeye en layık olandır.” (Buhari, Sıyam, 42; Müslim, Sıyam, 154, 155) buyurmuştur. Ancak mazeretsiz olarak vaktinde kılınmayan namazların kaza edilmesiyle yetinilmeyip, ayrıca tövbe edilmesi gerekir.
Kaza namazının delili nedir? Hz. Peygamber (s.a.s.)’in namazı kazaya kalmış mıdır?
Peygamberimiz (s.a.s.) “Kim namazı unutursa veya uyuyup kalırsa hatırlayınca onu kılsın. Onun kefareti ancak budur.” buyurmuştur (Buhari, Mevakitü’s-Salati, No: 572; Müslim, Mesacid ve Mevadi’u’s-Salat, 56 H. No: 1592). Yine Hz. Peygamber (s.a.s.), Hendek savaşı sırasında harbin şiddetlenmesi nedeniyle ikindi namazını kılamamışlar; bunun üzerine “Bizi ikindi namazından alıkoydular. Allah da onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun” diye beddua etmiş ve ikindi namazını akşam ile yatsı arasında kaza etmiştir (Müslim, Mesacid ve Mevadi’u’s-Salat, 36, H. No: 1450). Ayrıca Hayber Fethinden dönerken, bir yerde konakladıklarında uyuya kalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını güneş doğduktan sonra kaza etmişlerdir (Müslim, Mesacid ve Mevadi’u’s-Salat, 56, H. No: 1592).
Beş vakit namazın farzı ve vitir namazı kaza edilir. Kazaya kalan sabah namazı, o günün öğle vaktinden önce kaza edilecekse sünneti de kaza edilir. Ayrıca öğle namazının dört rekatlık ilk sünneti de, vakit çıkmadıkça öğlenin farzından sonra kılınır. Öte yandan geçmiş namazlar, kazaya nasıl kaldıysa öyle kılınırlar, yani seferi olarak kaldıysa seferi, mukim olarak kaldıysa mukim gibi kaza edilir (Mevsili, İhtiyar, İstanbul, I, 63-65).
Unutma ve uyuma gibi bir mazeret olmaksızın, kasıtlı olarak terk edilen namazların kazası ile ilgili herhangi bir hadis bulunmamaktadır. Fakat bu, kasıtlı olarak terk edilen namazların kazasının gerekmediği anlamına gelmez. Zira, örneğin, Ramazan’da kasıtlı olarak cinsel ilişkiye girerek orucunu bozan kimseye Peygamberimiz (s.a.s.)’inhem keffareti hem de o günkü orucun kazasını emretmesi (Beyhaki, Sünen, Daru’l-Fikr, ts. , IV, 226), bir farz ibadetin kasıtlı olarak terk edilmesi durumunda da kazasının gerektiğine delildir. Öte yandan Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bir mazerete dayalı olarak vaktinde kılamadığı namazları kaza etmesi ve sahabeye de bu yönde emir buyurmasına bakılacak olursa, mazeretsiz olarak terk edilen namazların kaza edilmesinin evleviyetle gerekli olacağı sonucuna ulaşılır (Nevevi, el-Mecmu’, Daru’l-Fikr, ts. , III, 71).
Vaktinde kılınmayan namaz daha sonra kaza edildiğinde, namazı kazaya bırakma günahı da affedilmiş olur mu? Yoksa sadece namaz borcu mu ödenmiş olur?
Günlük işler, sanat ve meslekler, aile fertlerinin geçimini sağlamak için yapılan çalışma ve yolculuklar namazın geriye bırakılması için özür sayılmaz. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Öyle erkekler vardır ki, onları ne bir ticaret, ne bir alış-veriş, Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamaz. Onlar, dehşetinden kalplerin ve gözlerin ters döneceği günden korkarlar” (en-Nur, 24/37).
Unutmak, uyuyakalmak gibi meşru mazeret olmaksızın namazı kazaya bırakmak büyük günahtır. Hangi şekilde olursa olsun vaktinde kılınmayan namazların mutlaka kaza edilmesi gerekir. Meşru mazerete dayalı olarak namazını vaktinde kılamayan kimse bundan bir sorumluluk altına girmediği gibi o namazı kaza etmekle borcundan da kurtulur. Peygamber Efendimiz, “Her kim bir namazı unutur veya ondan gaflet edip uyuya kalırsa, onu hatırladığında hemen kılsın. Onun bundan başka kefareti yoktur…” (Malik, Muvatta, II, 19, (35); Buhari, Mevakitu’s-Salati, 35) buyurmuştur.
İhmal ve tembellik sebebi ile namazı vaktinde kılmayan kimse bu namazı kaza etmekle namaz borcundan kurtulur. Namazı ertelemiş olmanın vebalinden kurtulmak için kişinin tövbe etmesi gerekir (İbn Nüceym, el-Bahru’r-raik, II, 85; Kurtubi, el-Cami’ li ahkami’l-Kur’an, XI, 178).
İbn Hazm ve diğer bazı bilginler tembellik ve ihmal yüzünden bilerek namazın kılınmaması durumunda, kaza etmenin kişiyi vebalden kurtarmayacağı kanaatine varmışlar ve namazı bilerek vaktinde kılmayanların, önce tövbe ve istiğfar etmeleri gerektiğini belirtmişlerdir (İbn Hazm, el-Muhalla, II, 235).
Kazaya kalan namazlar cemaatle kılınabilir mi?
Namaz belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken bir farz olduğu için, bir mazeret olmaksızın tembellik ve ihmal yüzünden namazı vaktinde kılmayan kimse günahkar olur. Hz. Peygamber (s.a.s.) uyuyakalma ve unutmayı bir mazeret kabul etmiş ve bu iki sebepten biriyle bir namazın vaktinde kılınamaması durumunda, hatırlanıldığı vakit kılınmasını söylemiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bu husustaki ifadesi şöyledir: “Biriniz uyuyakalır veya unutur da bir namazı vaktinde kılamaz ise, hatırladığı vakit o namazı kılsın; o vakit, kaçırdığı namazın vaktidir” (Buhari, Mevakit, 37; Müslim, Mesacid, 314-316).
İmamla aynı vaktin namazını kılıyor olmak kaydı ile kazaya kalan namazlar cemaatle kılınabilir (Merginani, el-Hidaye, I, 58; Huraşi, Şerhu Muhtasar-ı Halil, II, 39). Nitekim Hendek savaşının zor şartları altında Rasulüllah (s.a.s.) dört vakit namazı kılma fırsat bulamamış; bilahare şartlar uygun hale gelince de bu namazları ashabına cemaatle kıldırmıştır. Abdullah b. Mesud’un olayla ilgili rivayeti şöyledir:
“Müşrikler, Hendek Savaşı’nda Rasulüllah’ı dört vakit namaz kılmaktan alıkoydular. Nihayet, gecenin bir kısmı geçtikten sonra Bilal ezan okudu ve kamet getirdi; Hz. Peygamber ikindiyi kıldırdı; sonra Bilal kamet getirdi, Hz. Peygamber akşam namazını kıldırdı; sonra Bilal yine kamet getirdi, Hz. Peygamber yatsı namazını kıldırdı” (Buhari, “Mevakit”, 36, 38; Tecrid-i Sarih Tercümesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, II, 535).
Sünnet namazlar kaza edilir mi?
Vaktinde kılınmayan beş vakit namazın farzları ile vacip olan vitir namazı kaza edilir. Kılınmayan sünnetler vakit çıktıktan sonra kaza edilmez. Ancak vaktinde kılınmayan sabah namazı, aynı gün zevalden önce kaza edildiğinde sünneti ile birlikte kaza edilir (Fetavay-ı Hindiyye, I, 121). Çünkü Hz. Peygamber kılamadığı bir sabah namazını öğleden önce kaza ederken, sünnetiyle birlikte kaza etmiştir (Ebu Davud, Salat, 11).
Bir de öğle namazında cemaate yetişmek için sünneti kılmadan farza başlayan kişi, farzı kıldıktan sonra kılmadığı ilk sünneti de kılar. Bunu son sünnetten önce veya sonra kılması fark etmez.