İslami HaberlerManşet

İslamda Anne Baba Hakkı

Akrabalık ilişkisiyle birbirlerine bağlanan fertlerin bir araya getirdiği topluluktur aile. (DİA, Aile Mad. 2/196) Toplumun en küçük birimi olan aile, aynı zamanda en önemli birimidir. Aile yuvası nikah akdiyle kurulur. Anne-baba ve çocuklardan oluşan ailede, bireylerin birbirleri üzerlerinde hakları vardır. Çocukların anne ve babaları üzerinde hakları olduğu gibi anne babaların da çocukları üzerinde hakları vardır. Ancak anne ve babaların çocuklar üzerindeki hakları daha önemli ve önceliklidir. Anne ve baba, çocukların hem varlık sebebidir, hem de onları sevgiyle yetiştiren, büyüten ve terbiye eden insanlardır. Bu süreçte anne baba birçok sıkıntı ve meşakkat çekmiştir. Çocuğunu fedakarlıkla, karşılıksız sevgi ve şefkatle yetiştiren anne-babaların bu durumu ayeti kerimelerde şöyle ifade edilmiştir:

وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ

“İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.”(Lokman, 31/14.) Benzer diğer bir ayeti kerimede de Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناًۜ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْراًۜ حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَصْلِحْ ل۪ي ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

“Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” (Ahkaf, 46/15.) Ayet-i kerimelerde geçen “vehnen” ve “kürhen” kelimeleri annenin hamilelik dönemindeki sıkıntı ve meşakkatlerini ifade eder. Hamilelik ve bebeklik döneminde öncelikli olarak anne daha çok sıkıntı çekmektedir. Bu sebepledir ki Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz annenin hakkı hususunda şöyle buyurmuşlardır:

أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أنّه قَالَ:

جَاءَ رَجُلٌ إِلَىٰ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ:

يَا رَسُولَ اللَّهِ! مَنْ أَحَقُّ النَّاسِ بِحُسْنِ صَحَابَتِي؟ قَالَ:

«أُمُّكَ». قَالَ:

ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ:

«ثُمَّ أُمُّكَ». قَالَ:

ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ:

«ثُمَّ أُمُّكَ». قَالَ:

ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ:

«ثُمَّ أَبُوكَ

Bir adam gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en ziyaâde kim hak sâhibidir?” diye sordu. Hz. Peygamber  (s.a.s.):

“Annen!” diye cevap verdi. Adam:

“Sonra kim?” dedi, Resûlullah (s.a.s.)

“Annen!” diye cevap verdi. Adam tekrar:

“Sonra kim?” dedi Resûlullah (s.a.s.) yine:

“Annen!” diye cevap verdi. Adam tekrar sordu:

“Sonra kim?” Resûlullah (s.a.s) bu dördüncüyü:

“Baban!” diye cevapladı.” (Buhari, Edeb, 2; Müslim, Birr, 1.)

İnsanın en zayıf döneminde, çocukluğunda bakan, kol kanat geren anne baba teşekküre Allah’tan sonra en layık varlıktır. Sayısız, karşılıksız nimetler veren Rabbimize nasıl ki iman ve ibadetle sorumlu isek; aynı şekilde karşılıksız sevgi ve şefkatle bizleri büyüten anne-babamıza bakmak ve iyilik yapmakla da sorumluyuz. Bu hususta Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

 

وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَا أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا .وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of!” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!” diyerek dua et.” (İsra, 17/23-24)

Ayet-i kerimede anne-babaya iyilik hemen Allah’a kulluktan sonra gelmesi meselenin önemini gösteriyor. Yaşlılık dönemi kişinin güç ve kuvvetinin azaldığı, ilgi ve alaka beklediği, duygusallaştığı bir dönemdir. Evlat bu dönemde anne-babasına güzel, gönül alıcı söz söyleyecek; azarlamak yasak olduğu gibi öf bile demeyecek. Küçükken kendisiyle anne-babasının ilgilendiği, her hizmetine koştuğu gibi, evlatta anne-babasına seve seve iyilikte bulunacak. Onların üzerlerine melek misali merhamet kanatlarını gerecek. Onlara dua da bulunacak. Namazlarımızın kade-i ahiresinde yaptığımız gibi diğer zamanlarda da yapabileceğimiz, kerim kitabımızda geçen şu ayetle bu duayı yapabiliriz:

 رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ       

“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim 14/41)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de anne-babaya iyiliğin fazileti hususunda şöyle buyurmuştur:

سَأَلْتُ رَسُولُ اللّٰهِ (صَ) اَىُّ الْعَمَلِ اَفْضَلُ؟ قَالَ: اَلصَّلاَةُ لِوَقْتِهَا قَالَ قُلْتُ ثُمَّ اَىُّ قَالَ بِرُّ الْوَالِدَيْنِ…

Sahabeden Abdullah İbn Mes’ud anlatıyor: “Allah’ın Elçisine, ‘amellerin hangisinin daha faziletli olduğunu’ sordum. Hz. Peygamber (s.a.s.): ‘Vaktinde kılınan namazdır’ buyurdu. ‘Ondan sonra hangisidir?’ diye sordum. ‘Ana-babaya iyilik yapmaktır’” (Müslim, İman, 137.)

           

           

            Cenneti kazanmamıza vesile varlıklar anne-babalar:

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de anne-babası yaşlandıklarında onlar vesilesiyle, onlara bakmak suretiyle cenneti kazanamayan kişi hakkında şöyle buyurmuşlardır:

رَغِمَ اَنْفُ ثُمَّ رَغِمَ اَنْفُ ثُمَّ رَغِمَ اَنْفُ قِيلَ مَنْ يَا رَسُولَ اللّٰهِ؟ قَالَ: مَنْ اَدْرَكَ اَبَوَيْهِ عِنْدَ الْكِبَرِ اَحَدُهُمَا اَوْ كِلَيْهُمَا فَلَمْ يَدْخُلِ الْجَنَّةَ.

            “Burnu sürtülsün (yazık ona), burnu sürtülsün, burnu sürtülsün” dedi. “Kimin burnu sürtülsün ey Allah’ın Resulü?” diye sorulunca şu açıklamada bulundu: “Ebeveyninden her ikisinin veya sâdece birinin yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyenin.” (Müslim, Birr, 9.)

وعن أبى الدرداء رضى اللّه عنه قال: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ يَقُول: اَلْوَالِدُ أوسَطُ أبوابِ الجنّةِ، فإنّ شِئْتَ فأضِعْ ذلكَ البابَ أو احْفَظْهُ

Ebu’d-Derda (ra) anlatıyor: “Resulullah (s.a.s.): “Baba cennetin orta kapısıdır. Dilersen bu kapıyı terket, dilersen muhafaza et” dediğini işittim.”“ (Müslim, Birr, 11.)

Anne-baba Cennetin Anahtarıdır. Evlatlarına Cennete giden yolu kolaylaştırıyorlar. Buradaki bütün mesele sabır, sevgi, ilgi, tatlı dil, diğerkam (empati) olmaktır. Küçükken anne-baba sabırla bizleri yetiştirdi ise bizde onlara sabırla bakacağız. Onlar iyi evladın amel defterini kapatmayacağı müjdesini Rasulüllah (s.a.s.) Efendimizden duydular ve buna göre bizlere muamelede bulundular. Şimdi bizlerde onlar vesilesiyle Cenneti kazanacağımız müjdesini yine Rasulüllah (s.a.s.) Efendimizden işittik. Şimdi bizler onlara güzel muamele ve ilgi ile Cenneti kazanabiliriz. Rabbimizde anne-babamıza iyiliği birçok ayeti kerimede (Nisâ sûresi, 4/36; İsra, 17/23-24; Ahkaf, 46/15.) emretti. Babası inanmadığı halde babasına “Ey Babacığım”(Meryem, 42.) diyen İbrahim a.s.’ı hatırlayalım. Dinimiz kişinin anne ve babası müşrik dahi olsalar, yine onlara iyilikle davranılmasını ve hizmette kusur edilmemesini tavsiye etmiştir.

حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عُرْوَةَ أَخْبَرَنِي أَبِي أَخْبَرَتْنِي أَسْمَاءُ بِنْتُ أَبِي بَكْرٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَتْ أَتَتْنِي أُمِّي رَاغِبَةً فِي عَهْدِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَسَأَلْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ آصِلُهَا قَالَ نَعَمْ

Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ (r.a.) anlatıyor: Annem müşrike olduğu halde (benden birşey istemek için) geldi. Ben de Peygamberimize:

– Annem geldi, görüşmek istiyor, onunla görüşeyim mi? Diye sordum. Peygamberimiz:

– Evet, annen ile görüş, buyurdu (Buhari, Edep, 7.)

Veysel Karani’nin sahip olduğu makamın annesine olan saygı ve hizmetinden olduğunu unutmayalım. Bir gün bizlerde yaşlanacağız ve ihtiyarlayacağız. Gücümüz, kuvvetimiz azalacak. Bizlere çocuklarımızın nasıl davranmasını istiyorsak, bugün bizlerde anne-babamıza öyle davranalım.

Dünya hayatında gayemiz Allah-u Tealanın rızasını kazanmak, bunun için varız. Allah’ın rızasını nasıl kazanacağımızı Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bizlere şöyle haber veriyor:

رِضى الربِّ في رِضى الْوَالِدِ، وسخطُ الربِّ في سخطِ الوَالِدِ

“Allah’ın rızası babanın rızasından geçer. Allah’ın memnuniyetsizliği de babanın memnuniyetsizliğinden geçer.” (Tirmizi, Birr, 3.)

Anne ve babanın rızasını kazanmak çocukları için büyük bir bahtiyarlıktır, manevî bir kazançtır. Yaşadıkları sürece bunun yararlarını mutlaka göreceklerdir. Çünkü anne ve babanın çocukları için gönülden yapacakları duayı Cenab-ı Hak kabul buyurur. Nitekim Peygamberimiz:

ثَلاَثُ دَعَوَاتٍ يُسْتَجَابُ لَهُنَّ لاَ شَكَّ فِيهِنَّ: دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ، وَدَعْوَةُ الْمُسَافِرِ ، وَدَعْوَةُ الْوَالِدِ لِوَلَدِهِ

      “Üç dua var bunların kabul olacağında şüphe yoktur: Mazlumun (Haksızlığa uğramış olan kimsenin) duası, misafirin duası ve anne-babanın çocuklarına olan duasıdır” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Birr, 7; İbn Mâce, Dua, 11)

      Hikaye: Ana Duası

Çocuklar her zaman ana-babasının hayır duâlarını almaya çalışmalıdır. Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.) Hazretleri’nin ihtiyar ve hasta bir annesi vardı. Gece yarısı uykusundan uyanıp kendisinden bir bardak su istemesi üzerine, testiden su doldurup getirinceye kadar anası tekrar uykuya dalmıştı. Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.), elinde bir bardak su ile uyanacak diye anasını sabaha kadar bekler. Sabah namazı için uyanan anası, oğlunun, elinde bir bardak su ile ayakta beklediğini görünce, son derece duygulanır. Ve bu fedâkâr oğlu için; “Ârifler sultânı olasın oğlum!” diye yürekten duâ eder. (Muhammed b. Abdullâh Hânî, Âdâb, s, 50.) Annesinin duâsı bereketi ile Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, gerçekten ârifler sultânı olur. Ve bütün tasavvuf kitaplarında hep bu ünvân ile anılır.

Atalarımız ne güzel sözler söylemişler.

Ana başta taç imiş,

Her derde ilaç imiş

Bir evlat pir olsa da,

Anaya muhtaç imiş

Yaptığımız bazı ameller hürmetine Rabbimiz dualarımızı kabul eder. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle bir hikaye anlatıyor:

            Mağaradaki Üç Kişinin Kıssası:

İbnu Ömer (ra.) anlatıyor: “Resulullah (s.a.s.) buyurdular ki:

            “Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:

“Sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah’a yapacağınız dualar kurtarabilir!” dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:

“Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü:

“Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!”

Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.

İkinci şahıs şöyle dedi:

“Ey Allahım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:

“Allah’ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!” dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim.

Ey Allahım, eğer bunları senin rızayı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar.”

Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.

Üçüncü şahıs dedi ki:

“Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:

“Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!” dedi. Ben de:

“Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!” dedim. Adam:

“Ey Abdullah, benimle alay etme!” dedi. Ben tekrar:

“Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!” diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.

“Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!” dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler.” Buhârî, Enbiya 50, Büyû 98, İcâre 12, Hars 13, Edeb 5; Müslim, Zikr 100; Ebu Davud, Büyû’ 29.

Bu hadistenİslam’ın güzel ahlakından üç tanesini görüyoruz:

1) Anne-babaya hürmet, onların hukukuna riayet.

2) Allah rızası için insanların iffetlerine riayet.

3) Başkasının hakkına riayet.

            Anne babalarımız haklarını ödeyemeyeceğimiz kimseler:

Hasan-ı Basri hazretlerinden aktarılan bir kıssada baba hakkı ise şöyle vurgulanmaktadır. Hasan-ı Basri (hz.) Kabeyi tavaf ederken sırtında yük olan bir zat görüp der ki:

Niçin yükle tavaf ediyorsun?

Bu yük değil, babamdır. Bunu Şam’dan getirip, yedi defa tavaf ettim. Çünkü, bana dinimi, imanımı öğretti. Beni İslam ahlakı ile yetiştirdi.

Kıyamete kadar böyle arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider. Bir defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur

Vefatlarından sonra anne-babamız için ne yapabiliriz:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ إِذَا مَاتَ الْإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَنْهُ عَمَلُهُ إِلَّا مِنْ ثَلَاثَةٍ إِلَّا مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ أَوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ

“İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üç şeyle sevabı devam eder: Sadaka-ı câriye, insanların faydalanacağı bir ilim ve arkasından hayır dua eden bir evlât” (Müslim, Vasıyyet 14.) İyi insan, iyi Müslüman olursak anne babamızın amel defteri kapanmaz.

Ebû Saîd Malik b. Rebi’a es-Saidî (r.a.) şöyle demiştir: “Beni Seleme kabilesinden gelen bir adam Peygamberimize:

–Ey Allah’ın Resûlü, anne ve babamın ölümlerinden sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu. Peygamberimiz:

Evet, onlar için Allah’tan af dilemek, vasiyetlerini ve taahhütlerini yerine getirmek, onlar vasıtası ile olan yakın kimseleri (amca, hala, dayı, teyze gibi) ziyaret etmek ve onların dostlarına ikramda bulunmaktır” buyurdu. (Ebû Davûd, Edeb, 129)

“Resûlullah (s.a.s.)’ı işittim, şöyle diyordu:

“Kişinin yapacağı en üstün iyiliklerden biri, ölümünden sonra babasının dostlarına sıla-ı rahimde bulunmasıdır.” Müslim, Birr, 11-13.

Bütün bunlara mukabil anne-babayı üzmek, azarlamak, onlara hürmet etmemek İslamın yasakladığı bir davranıştır.

اَلاَ اُنَبِّئُكُمْ بِاَكْبَرِ الْكَبَائِرِ (ثَلَاثًا) اَلْاِشْرَاكُ بِاللّٰهِ وَعُقُوقُ الْوَالِدَيْنِ وَشَهَادَةِ الزُّورِ (اَوْ قَوْلُ الزُّورِ)

“Size, büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi?” diye sordu. Üç defasında da “evet bildir, Ey Allah’ın Resulü” diyen-ashab-ı kirâma bunların sırasıyla; “Allah’a ortak koşmak, ana-babaya karşı gelmek, yalancı şahitlik veya yalan söz söylemektir” olduğunu belirtir. Müslim, İman, 143.

Ayet-i Kerime ve hadis-i şeriflerde anne ve babaya iyilik yapılması emrediliyor. Bizim, kısaca çocukların anne ve babalarına karşı görevlerine işaret etmemiz yerinde olur:

– Anne ve babaya karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmak. Çünkü asık surat ve sert sözler onları incitir.

– Onları incitici söz ve davranışlardan sakınmak.

– Çağırdıklarında bekletmeden hemen koşmak.

– Allah’a itaatsizlik olmadıkça isteklerini yerine getirmek.

– Yanlarında yüksek sesle konuşmamak.

– Yolda yürürken bir zarûret olmadıkça önlerine geçmemek.

– Geçim sıkıntısı içerisinde iseler yardım etmek ve ihtiyaçlarını gidermek.

– Hastalık veya yaşlılık sebebiyle hizmete ihtiyaç duyuyorlarsa seve seve hizmet etmek.

Öldükten sonra da onlar için yapılması gereken bazı hizmetlerimiz daha vardır.

– Onları rahmetle anmak, bağışlanmaları için dua etmek.

– Ruhları için hayır yapmak, yoksullara ve kimsesiz çocuklara yardım etmek.

– Vasiyet yapmışlarsa yerine getirmek.

– Dostlarına iyilik etmek ve onları kırıcı davranışlardan sakınmak.

   

            Sonuç:           

Görüldüğü gibi İslâm dini anne ve babaya iyi davranmayı, onların ihtiyaçlarını karşılamayı, meşru ölçüler içerisinde isteklerini yerine getirmeyi, gönüllerini almayı ve onlara merhamet kanatlarını gererek hayır dualar etmeyi emretmektedir. Onlarla alâkayı kesmeyi, kaba ve sert konuşmayı, gönüllerini kırmayı, onlara karşı her türlü isyankâr söz ve davranışlarda bulunmayı da kesin olarak yasaklamaktadır.

Anne ve babanın rızasını kazanmak çocukları için büyük bir bahtiyarlıktır, manevi bir kazançtır. Yaşadıkları sürece bunun yararlarını mutlaka göreceklerdir.

Cenab-ı Hak bizleri anne-babalarına hürmet eden, hizmet eden, onların dualarını alan kullarından eylesin. Yüce Rabbimiz bizlere hizmet edecek, saygıda kusur etmeyecek Salih Saliha evlatlar lütfeylesin.

Kevser YAZICI

Çankırı İl Vaizi

Related Articles

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top button