Muhterem Müslümanlar!
Bundan tam yüz sene önce 23 Nisan Cuma günü Cuma namazının kılınarak tekbirlerle, salavatlarla, dualarla Milletimizin meclisinin açılışının ve Devletimizin kuruluşunun gerçekleştirildiği Ankara Hacıbayram-ı Veli Camii’nin minberinden sizleri selamlıyorum. Bu büyük mücadeleyi gerçekleştiren tüm büyüklerimizi, şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum.
Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden kurtuluş vesilesi olan bir Ramazan ayına daha kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. Dün yatsı namazından sonra ilk teravih namazımızı eda ettik. Bugün seher vaktinde gönüllerimize sekinet, hanelerimize bereket bahşeden ilk sahurumuzu yaşadık.
Bizleri bu mübarek aya ulaştıran yüce Rabbimize sonsuz hamd ü sena, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s)’e salât ve selam olsun.
Aziz Müminler!
Ömür, yüce Rabbimizin ikram ve ihsan ettiği büyük bir nimet, kıymetli bir sermaye, aynı zamanda sorumluluğu ağır bir emanettir. Yılın hangi ayı, hangi günü, hangi saati olursa olsun, kulluk bilinciyle geçirdiğimiz her ânımız değerlidir. Ancak bazı vakitler vardır ki ilahi rahmete mazhar olmuş, duaların kabulüne ve günahların affına vesile kılınmıştır. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı da, Allah Teâlâ’nın kullarına sonsuz merhametinin tecellisi olan mübarek bir aydır. Ramazan-ı Şerif, gecesiyle gündüzüyle her ânı değerlendirilmeye layık eşsiz bir hazinedir.
Kıymetli Müslümanlar!
On bir ayın sultanı Ramazan’ı özel ve önemli kılan hususların başında, Kur’an ayı olması gelir. Doğruyu eğriden, hakkı batıldan ayıran, dünyada ve ahirette mutluluğa eriştiren hidayet yolunu insanlığa gösteren yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayda nazil olmaya başlamıştır. Nitekim hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “O sayılı günler, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin…”[1]
Allah Resûlü (s.a.s) her yıl Ramazan ayında vahiy meleği Cebrail (a.s) ile karşılıklı olarak Kur’an’ı hatmetmiştir. Asr-ı Saadetten bugüne, Müslümanların alışkanlık haline getirdiği Ramazan mukabelesi, Peygamberimizin sünnetidir. Bu yıl maalesef salgın hastalık sebebiyle camilerimizde olamayacağız, mukabele okuyamayacağız. Ancak ailece Kur’an-ı Kerim’i okumaktan, anlamını öğrenmekten, hayatımıza onun bereketini taşımaktan, evimizi Kur’an’ın nuru ile aydınlatmaktan asla mahrum kalmayacağız.
Değerli Müminler!
Peygamber Efendimiz (s.a.s), bir defasında ashabına şöyle seslenmiştir: “Mübarek Ramazan ayına kavuştunuz. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır.”[2]
Ramazan, oruç ayıdır. Orucun insana sabır ve merhameti, topluma metanet ve kardeşliği öğrettiği aydır. Akıllı, buluğ çağına ermiş ve dinen geçerli bir mazereti olmayan her Müslümanın Ramazan orucunu tutması farzdır. Zira oruç, İslam dininin üzerine bina edildiği beş temel esastan biridir. Yeme-içmeden ve nefsani isteklerden uzak kalmak orucun görünen yüzüdür. Halbuki oruç, çok daha derin bir anlam taşır ve elini, dilini, gözünü, kalbini, aklını, hasılı bütün bedenini günahtan uzak tutmaktır.
Aziz Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Umulur ki takva sahibi olursunuz.”[3] Ayet-i kerimede ifade edildiği üzere oruçlarımız, nefis terbiyesi, irade ve takva eğitimi için en ideal yoldur. Zira oruç, insana maddi arzuların esiri olmamayı, Allah’ın sınırlarına riayet etmeyi öğretir. Oruç sayesinde insan kendisine hâkim olmayı öğrenir, olgunlaşır ve Allah’ın rızasına mazhar olur. O’ndan hakkıyla sakınan değerli kulların yani muttakilerin arasında yerini alır.
Muhterem Müminler!
İşte bu rahmet, mağfiret ve cehennem azabından kurtuluşumuza vesile olacak Ramazan ayı münasebetiyle bir muhasebe yapıp, çok önemli bulduğum bazı hususları ifade etmek istiyorum:
İslam, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilmiş en büyük nimettir. Çünkü onun adı barış, huzur, kurtuluş anlamına gelmektedir.
Barışın, huzurun ve kurtuluşun gerçekleşmesi insanoğlunun kendisinden istenen ahlaki ilkelere uyması, iyi olup iyiliği yaymaya, kötülükten uzak durup başkalarını da uzaklaştırmaya çalışmasıyla mümkündür.
İslam, iyi olan ve iyiliğe götüren madde ve davranışlara helal; kötü olan ve kötülüğe götüren madde ve davranışlara da haram ismini vermiştir. Bir diğer ifadesiyle temiz ve faydalı olanlar helal, pis ve zararlı olanlar haram kılınmıştır.
Yüce Kur’an bu hususu A’râf suresinin 157. ayetinde şöyle ifade eder: “Onlar ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi peygambere uyarlar. Peygamber onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten meneder. Yine onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar…”[4]
İslam sağlığa zarar veren şeyleri de haram dairesi içerisinde değerlendirmiştir. Peygamber Efendimiz de insanların çoğunun aldandığı iki şeyden birisinin sağlık olduğunu belirtmiştir.
Buradan çok net bir şekilde ortaya çıkıyor ki, insanın hem kendi bedenine hem de başkasının bedenine zarar vermesi yasaklanmıştır. Peygamber Efendimiz “Zarar vermek de, zarara zararla karşılık vermek de yoktur”[5] sözünü küllî bir kaide olarak tüm insanlığın dikkatine sunmuştur.
Zira ırkı, dini, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun insanın koruma altında tutulması zaruri olan beş hakkı vardır. İlmihal kitaplarında buna zarûrât-i hamse denir: Canını korumak, aklını korumak, dinini korumak, malını korumak, neslini korumak. İnsanın bu beş hakkını korumak farz, bunlara zarar veren her şey de haram kılınmıştır.
İslam, neyi haram kıldıysa onda kötülük ve insana zarar, helal kıldığı şeylerde de temizlik ve insana fayda vardır.
Küreselleşen dünyada bu kötülükler ve zararlar nerede işleniyor olursa olsun çok kısa zaman içinde dünyanın her yerine yayılma riski taşımaktadır. Çünkü insanoğlu artık dünyanın bir ucundan diğer ucuna bir gün sürmeyecek kadar kısa bir vakit içerisinde ulaşma dönemini yaşamaktadır. Her kültürden, her ırktan, her inançtan, her medeniyetten insan aynı otelde tatil yapma, aynı salonda yemek yeme, birkaç metrekare alandan oluşan aynı ortamı paylaşma durumunu yaşamaktadır.
O zaman sadece size değil, sadece yaşadığımız şehrin insanlarına değil, sadece Müslümanlara değil, tüm insanlara seslenmek istiyorum:
Ey insanlar! Canımıza, aklımıza, inancımıza, malımıza ve neslimize zarar veren şeylerden uzak duralım.
Ey insanlar! Sağlığımıza zarar veren şeylerden uzak duralım. Çünkü bundan sadece bu kötülüğü işleyen ya da zararlı maddeyi kullanan kimse değil, sadece çevresindeki insanlar değil, binlerce km. uzakta olanlar da zarar görüyor. İşte dünya tarihinin daha önce bu çapta şahit olmadığı bir hadiseyi 21. asrın insanı dünyanın her yerinde yaşıyor; Koronavirüs salgını. Bu asra kadar bölgesel, yöresel olmuş ama küresel olarak böyle bir durumu dünya ilk defa yaşıyor.
Bu bağlamda şu müşahhas örnekler üzerinden tüm dünyaya çağrıda bulunmak istiyorum:
Ey insanlar! Geliniz, taharete önem verelim. Su ile istincanın, temizlenme anlayışı ve uygulamasının bulunmadığı ihtiyaç giderme yerlerinde taharet, temizlik mümkün mü? Bu ve benzeri virüslerin sebebinin pislik ve kirlilik olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. İslam, temizliği imanın yarısı saymaktadır. Tahareti ibadetin şartı kılmıştır. Namazlardan önce elleri, kolları, ağzı, burnu, yüzü kulağı, yani tüm abdest azalarını üçer kere yıkamanın hikmeti nedir? Gerektiği zaman gusül abdesti almanın hikmeti nedir?
Ey insanlar! Bu virüsten bir kişi ölmesin diye seferberlik halindeyiz. Sadece ülkemizde bir günde 300’ü aşkın, dünyada bir günde 20.000’i aşkın kişiyi öldüren sigara virüsüyle topyekün ne zaman mücadele edeceğiz? Bu ölenler insan değil mi? Koronavirüs kapma riski 14 kat daha fazla olan bir sigara içicisi sadece kendisi değil, daha kaç kişiye bulaştıracağı belli değil bu virüsü. Gelin, İslam’a göre haram olan sigara ile topyekün mücadele edelim ve 1.5 milyara yakın insanı bu virüsten kurtaralım. Sigaranın hem kendi bulaşıcılığına ve hem de bu ve benzeri virüslerin bulaşıcılığını artırmasına da son vermiş olalım.
Ey insanlar! İslam sarhoşluk verici ve uyuşturucu maddelerin içilmesini haram kılıyor. Çünkü her yıl yüzbinlerce insan bu yüzden hastalanıp, ölüyor. Yüzbinlerce insanın aklı zarar görerek sarhoşluk halinde ve uyuşturucu aldığı esnada, cinayetler işliyor, kazalar yapıyor. Geliniz, sarhoşluk verici ve uyuşturucu maddelerle topyekûn mücadele edelim.
Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesi. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikâhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor. Geliniz, bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.
Ey insanlar! Kur’an-ı Kerim insanın yeryüzünün toprağından yaratıldığını ve yeryüzünü imar etmekle görevlendirildiğini bildirmektedir. Ancak insan atıklarla, çöplerle, israfla, çevreyi kirleterek, hayvanlara eziyet ederek, ormanları yakarak yeryüzünü tahrip etmeyi sürdürüyor. Geliniz, hep birlikte kendi ellerimizle yaptığımız fenalıklardan dolayı başımıza gelen musibetlerden ders alarak her türlü kötülükle birlikte mücadele edelim.
Ey insanlar! İslam’ın peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s), “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”[6] buyuruyor. Bu yüzden insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen Kur’an ve onun peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s) yeryüzünde iyilik egemen oluncaya kadar yardımlaşmayı, dayanışmayı, zekâtı, infakı, adaleti, ihsanı, yakınlara bakmayı emrediyor. Her türlü kötülükten, fenalıktan, zulümden, haksızlıktan men ediyor. Ancak yeryüzünde her üç dört saniyede bir insan açlıktan, yine her üç dört saniyede bir insan da tokluktan, fazla yemekten ölüyor. Sömürgecilik, faiz, içki, kumar, haksız kazanç, kul hakkına riayet etmeme, ırkçılık, terör örgütlerini silah fabrikalarıyla desteklemek, “Kıyametin kopması ve Tanrı krallığının gerçekleşmesi için dünyayı kaosa sürükleyen küresel sapkın inanç merkezlerinin faaliyetleri” vb. onlarca kötülük dünyanın dengesini bozuyor ve insanlığı akla hayale gelmedik musibetlerle karşı karşıya getiriyor.
Geliniz, ibret alalım, ders alalım, ahlaka sarılalım, temizliğe sarılalım, adalete sarılalım, ilim ve irfanla, bilgi ve hikmetle, bilim adamlarının insanlığın faydasına yönelik ortaya koyduğu hakikatlerden istifade ederek barış ve kardeşlik içerisinde yaşamaya çalışalım. Bu mübarek Ramazan günlerinde oruçla sıhhat bulalım, namazla, zekâtla, fitreyle, sadakayla, yardımlaşma ve dayanışmayla arınalım, huzura ulaşalım. Kur’an okuyarak ve emirlerine uyup, yasaklarından uzak durarak bedenen ve ruhen sağlıklı olmaya gayret edelim. Alacağımız tedbirlerle, ibadet, tevekkül ve dualarımızla kendimizi her türlü kötülükten koruyalım. Dünyanın bozulan dengesini düzeltmek İslam ile mümkündür.
Ey Müslümanlar!
Hep birlikte Müslümanlığımızı yeniden gözden geçirelim. İbadetlerimiz bizi kötülüklerden alıkoysun. Sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın iyiliğini amaçlayan İslam’ı öyle diri, öyle canlı ve sahih yaşayalım ki, bizi öldürmeye gelen bizde dirilsin. Zira İslam’ı doğru anlamaktan, doğru yaşamaktan ve doğru anlatmaktan başka çare yok. Çünkü,
“Allah indinde Din İslam’dır.”, “Allah indinde Din İslam’dır.”, “Allah indinde Din İslam’dır.”[7]
[1] Bakara, 2/185. [2] Nesâî, Sıyâm, 5. [3] Bakara, 2/183. [4] A’râf, 7/157. [5] İbn Mâce, Ahkâm, 17. [6] İbn Ebû Şeybe, Musannef, Îmân ve rü’yâ, 6. [7] Âl-i İmrân, 3/19.Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü