HutbelerManşet

Ölüm ve Ötesi

Kardeşlerim!

Bir  ayet-i  kerimede  Yüce  Rabbimiz  şöyle buyuruyor: “Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız.  ‘Oku kitabını, bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter’ denilecektir.”1

Bir hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden, gençliğini ne şekilde yıprattığından, malını/servetini  nereden  kazanıp  nerelere harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.”2

Kardeşlerim!

Hayatta hep yüz yüze olduğumuz hâlde bir türlü idrakine varamadığımız bir gerçek vardır: Ölüm ve ötesi. Oysa Peygamberimiz (s.a.s) bir hadislerinde, “Ağız tadını kaçıran, lezzetleri yok eden ölümü çokça hatırlayın.”buyuruyor.

Şöyle   geriye   dönüp   baktığımızda   görüyoruz   ki zengin-fakir, genç-yaşlı, iyi-kötü, zalim-mazlum nice insanlar bu dünyadan gelip geçtiler. Birçoğunun yerinden yurdundan eser bile kalmadı. Her geçen gün bir sevdiğimiz bizi bırakıp gidiyor. Biz de bir gün sevdiklerimizi bırakıp gitmek için her an gelmesi muhtemel ecelimizi bekliyoruz. Şurası bir gerçektir ki bugüne kadar ölümden yakasını kurtaran  hiçbir  insan  yoktur.  Her  geçen  gün  yıpranan bedene, ağaran saça dur demek mümkün değildir. İstesek de istemesek  de  doğumla  geldiğimiz  bu  dünyadan  ölümle ayrılıp gideceğiz. Bu gerçeği Yüce Rabbimiz bizlere şöyle bildiriyor: “Nerede olursanız olun, sağlam ve güçlendirilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır.”4 “Her canlı ölümü tadacaktır.”5

Kardeşlerim!

İmanın  altı  esasından  biri  de  ahirete  inanmaktır. Ahiret   yurdu,   bu   dünyada   yaptıklarımızın bulacağımız, hâlimize göre mükâfat ya da azap göreceğimiz yerdir. Öyle ki artık dünyaya geri dönüş yok; herkes bu dünyadaki amelinin karşılığını eksiksiz görecektir. Kimseye haksızlık da yapılmayacaktır. Yüce Allah bu hakikati şöyle dile getirmektedir: “Her kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca kötülük işlerse onun cezasını görecektir.”6

Hesap gününde hiçbir şeye itiraz etme hakkımız olmayacaktır. Zira karşımıza çıkan kendi işlediklerimizden başkası   değildir.   Yüce   Rabbimiz   bu   konuda   şöyle karşılığını buyuruyor:  “Artık  kitap  (amel  defteri)  ortaya konmuştur; suçluların, onda yazılı olanlardan korkuya kapılmış olarak, ‘Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş!’ dediklerini görürsün. Böylece yaptıklarını karşılarında  bulmuşlardır.  Rabbin  hiç  kimseye haksızlık etmez.”7

O günün manzarasını yine Yüce Yaratıcının kelâmından dinleyelim: “Kişinin kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlar, güler sevinirler. O gün nice yüzler de vardır ki toz toprak içindedir. Onları bir siyahlık bürür. İşte onlar kâfirlerdir, günaha dalanlardır.”8

Kardeşlerim!

İnsan, tabiatı gereği dünyaya düşkündür, âhireti ise hatırından uzaklaştırma eğilimindedir.9 İnsanoğlunun ölümden hoşlanmamasının, ondan ürkmesinin en önemli sebebi,  dünyaya  olan  aşırı  tamah,  ölümün  ve  âhiretin unutulup hazırlık yapılmaması, günah ve isyan karanlığında hakikat   ışığının   görülememesidir.   Oysa   Allah   Rasûlü (s.a.s)’nün uyarısı çok ağırdır: “…(Gaflete) dalan, gülüp oynayan, kabirleri ve toprak altında çürümeyi unutan kul ne bedbahttır! Azan, haddi aşan, nereden geldiğini ve nereye gittiğini unutan kul ne bedbahttır!”10

Kardeşlerim!

Hiç düşündük mü? Neden dünyamızda kötülükler, zulümler,   haksızlıklar,   katliamlar,   savaşlar,   cinayetler, öldürmeler, suçlar bir türlü sona ermiyor? Neden hırsızlık, arsızlık, edepsizlik, fuhuş, zina, taciz, uyuşturucu, alkol, kumar hiç azalmıyor? Neden yalan, dolan, gıybet, iftira hiç eksik olmuyor?  Neden insanlar tabiata, çevreye ve diğer canlılara sürekli zarar veriyor? Neden insanlardaki daha çok kazanma, daha çok tüketme, daha çok sömürme, daha çok eğlenme hırs ve tutkusu, ikiyüzlülük, bencillik, haset, intikam, kin ve öfke bir türlü sona ermiyor?

Bu soruların birçok cevabı yanında çok önemli bir cevabı  var:  Ölüm,  ahiret ve  hesap  çoğu  zaman  aklımıza gelmiyor.  Ölmeyecekmiş  gibi  yaşamaya  devam ettiğimiz anlar oluyor. Unutmayalım ki günah ve haramlardan uzaklaşıp sevaplara, hayırlara ve iyiliklere yönelmek için ölümü, ahireti ve hesabı daima hatırda tutmak gerekiyor.

Kardeşlerim,

Dünya pazarında hiçbir şey karşılıksız verilmezken, ebedî  âlemde  vaat  edilen  nimetler  çalışmadan, hazırlanmadan kazanılır mı? Mademki ölüm var, ahiret var, hesap var, mizan var, sırat var, cennet var, cehennem var; öyleyse  ölüme,  ahirete  ve  hesaba  hazır  olalım!  Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekelim!

 

1 İsrâ, 17/13-14.

2 Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 1.

3 Nesâî, Cenâiz, 3.

4 Nisâ, 4/78.

5 Âl-i İmrân, 3/185.

6 Zilzâl, 99/7-8.

7 Kehf 18/49.

8 Abese, 80/33-42.

9 Kıyâmet, 75/20-21.

10 Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 17.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu