HutbelerManşetÖzel Bölüm

İstanbul’un Fethi

Değerli Müminler!

İstanbul’un fethi’nin 560. yıldönümünün sevinç ve heyecanını yaşıyoruz. Peygamber Efendimiz’in “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.”[1] müjdesi üzerine nice sahabi, bu kutlu haberin muhatabı olabilmek için harekete geçmiş, ağır ve zor şartlara göğüs gererek İstanbul surlarına kadar dayanmışlardı. Aynı zamanda İstanbul’umuzun bir semtine adını veren “Eyüp Sultan” yani Halid b. Zeyd el-Ensârî Hazretleri de o güzide insanlardan biridir ve bir inci gibi şehrin bağrında yatmaktadır.

Her fetih, fatihiyle destanlaşır. Halid b. Velid’i Mûte’den, Alparslan’ı Malazgirt’ten ayrı düşünemeyeceğimiz gibi, İstanbul’u da Sultan Fatih olmadan anmamız imkansızdır. Hz. Peygamber’in kutlu müjdesine kavuşma şerefi, bu genç Osmanlı hükümdarına ve onun şanlı ordusuna nasip olmuştur.

Aziz Cemaat

Her fethin ardında manevî bir fatih, her başarının arkasında Hakka açılan eller vardır. Fatih Sultan Mehmed’in de sırtını dayadığı bir Akşemseddin’i vardı. Kendini yetiştirmiş bir ilim adamı, gönlü zengin bir mâna eri, genç Fatih’in manevî ve ahlaki eğitimini tamamlayarak onu topluma hediye eden bilge bir kişilikti o. Akşemseddin şu gerçeğin farkındaydı: Gerçek fetih, insanın gönlündeki fetihtir. Yâni insanın Hakk’a, doğruya ve güzele kapalı olan gönlünün nefse esâret kelepçesinden kurtarılmasıdır. İşte onun Fâtih’in şahsında gerçekleştirdiği fetih bundan başka bir şey değildi.

Muhterem Kardeşlerim!

Savaşların, yıkımların ve işgallerin gündemden düşmediği günümüz dünyasında, İslam fethinin yani fetih ruhunun anlamı daha da önem kazanıyor. Fetih, bir işgal olayı değildir. Allah’ın mülkünde Allah’ın adının yüceltilmesi, kalplerin Allah’ın rahmetine ve adaletine açılması çabasıdır. Asıl olan kalplerin fethidir. Bu sebeple tarih boyunca fetihlerin kalıcı olduğunu, zulüm aracı olan işgallerin ise gönüllere baskı uyguladıkları için uzun sürmediğini görürüz.

29 Mayıs günü şehre giren Sultan Fatih ulvî bir gayenin gereği olarak geldiğini İstanbul halkına ve dünyaya göstermek için şehir halkına şöyle hitap ederek yüreklerine su serpti: “Bugünden itibaren artık hayatınız ve hürriyetiniz için endişe etmeyiniz”. Böylece onların dinlerine, örflerine, âdetlerine, geleneklerine müdahale edilmeyeceğini ve inançlarının gereğini yaşayabileceklerini açıkça ilan etmiş oluyordu.

Sevgili Peygamberimiz ve ondan sonra gelen müslüman fâtihler, fetihlerin Yüce Allah’ın bir lütfu olduğunun farkında olarak şu ayetin anlamını çok iyi kavramışlardı: “ Hiç şüphesiz ki yeryüzü Allah’ındır ve orada dilediği kullarını hakim ve varis kılar.” [2]

 

Kıymetli Kardeşlerim !

Aslında fetih ruhu Peygamber Efendimiz’den müminlere kalan bir mirastır. Zira Yüce Resul, önce insanların gönüllerini fethetti daha sonra bağrında Beytullahı barındıran Mekke şehrini… Resul-i Ekrem’in Mekke fethinin ardından ortaya koyduğu uygulamalar, sonraki dönemlerde İslam fâtihlerine, komutanlarına ve askerlerine örnek oldu. Kainatın Efendisi Mekke’ye girerken devesinin üzerinde Fetih Suresi’ni yüksek sesle okuyor, tevazudan başı öne eğik vaziyette gözlerinden yaşlar süzülerek “ Allâh’ım! Hayat, ancak âhiret hayâtıdır!” niyâzında bulunuyordu.[3] Bu tavrın bir benzerini Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un fethinden sonra hocası Akşemseddin’le birlikte şehre girişinde görmek mümkündür.

Sultan Fatih’in İstanbul’la birlikte bize bıraktığı miras arasında, iman, kararlılık, başarıya kilitlenme, ilme önem verme, hakka bağlılık gibi değerler de vardır. Fethi kutladığımız şu günlerde, bu manevî mirası canlı tutmayı ihmal etmemeliyiz.

Bu vesileyle fethi gerçekleştiren şerefli komutan Sultan Fatih’i ve onun kahraman askerlerini rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.

 

Y. Doç. Dr. Kâmil Yaşaroğlu

Marmara Üniv. İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi



[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/225.

[2] el-A’râf 7/128.

[3] Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 824.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu