Dinimizde Doğruluğun Önemi
Muhterem Müminler!
Dürüstlük, sadakat, istikamet ve hidayet gibi kelimelerle izah edilen doğruluk, Allahın emrine ve koyduğu kurallara uygun bir yol izlemektir. Nitekim Yüce dinimiz şuurlu bir varlık olarak yaratılan insanın ‘doğru’ bir kişiliğe sahip olması için gerekli ilkeleri koymuş, bunun sonucu olan güzel ahlakı da nihai hedef olarak belirlemiştir. “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim”2 buyuran sevgili peygamberimiz, doğruluğun Müslüman’ın hayatında ne denli merkezî bir öneme sahip olduğunu ifade etmiştir.
Değerli Müminler!
Dinimiz Müslüman için hem dünya hem de ahiret saadetini öngörür. Bu nedenle doğru olmak, dürüst olmak gibi deyimlerle ifade edilen ahlakî tutum ve davranışlar Allah’a, kendimize ve başkalarına karşı samimi ve içtenlikli olmayı ifade eder. Buna göre doğruluk; inanç ve ibadetlerimizde esas olduğu gibi sosyal ilişkilerimizde de en temel ahlakî ilkedir. Allah (c.c.) Mü’minlerin, emir ve talimatlarının dışına çıkmaktan sakınmalarını, sözlerinde ve özlerinde dosdoğru olmalarını emretmektedir. Nitekim konu ile ilgili bir ayet-i kerimede: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun”[1] buyrulmaktadır.
Değerli Kardeşlerim!
Doğruluk, bütün peygamberlerin ahlakî özelliğidir. Henüz peygamber olmazdan önce halkı tarafından “Muhammedü’l-Emin” olarak isimlendirilen sevgili peygamberimiz, güvenilirliği, doğruluğu, dürüstlüğü ile sadece kendi ümmetine değil, bütün insanlığa da örnek olmuştur. Hud suresindeki “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol”1 ayetini kastederek “beni Hûd suresi ihtiyarlattı”[2] buyurmak suretiyle doğruluk konusundaki hassasiyetini ifade etmiştir.
Değerli Müminler!
Doğruluk, her şeyden önce Allah’a karşı dürüst olmakla başlar. Kulun inanç ve ibadetlerinde samimiyet ve ihlâsı elde etmesi, şirkten, riyadan korunması, ibadetlerini Hz. Peygamberin ifade ettiği gibi, “Allah’ı görüyormuşçasına” yapması Allah’a karşı dürüst olduğunun işaretidir.
Diğer taraftan insanın, içinde yaşadığı toplumun bir ferdi olarak, o cemiyetin değer yargılarına saygı göstermesi, insanları yanıltmamaya dikkat etmesi, İslam ahlakının ön gördüğü doğruluğun en temel ilkesidir. Başkalarını aldatmaya kalkışmak, insanların zararına her hangi bir hususta menfaat elde etmek gibi bencillik ve menfaatçiliği ifade eden tavırlar, doğrulukla örtüşmez ve dinimizin genel ahlak prensiplerine de uygun değildir. Ziya Paşa da bir beytinde:
”İnsana sadakat yakışır görse de ikrah. Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah” diyerek bu konunun önemine dikkat çekmiştir.
Hutbemi, her birimizin beş vakit namazda okuduğu Fatiha suresinin son ayetlerinin meali ile bitiriyorum: “Allah’ım! Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil”
Yrd. Doç. Dr. Mahmut ÇINAR
Gaziantep Ünv. Öğrtm. Üyesi