İslâmiyet’in gösterdiği doğru yol.
Allahü teâlâ âyet-i kerimelerde meâlen buyuruyor ki:
Ey âdemoğulları! Şeytana itâat etmeyin; o size apaçık bir düşmandır, diye size öğüd vermedim mi? Bir de bana ibâdet edin; sırât-ı müstekîm budur (diye emretmedim mi?) . (Yâsîn sûresi: 60,61)
(Ey Resûlüm!) Sen, hemen sana vahy edilen (indirilen) Kur’ân’a yapış (Onunla amel et!) Şüphesiz ki sen, sırât-ı müstekîm üzerindesin. (Zuhrûf sûresi: 43)
Hazret-i Âişe, Resûl-i ekrem efendimiz teheccüde (gece namazına) kalktığı zaman şöyle duâ ederdi diyor: “Ey Mikâil, Cebrâil ve İsrâfil’in Rabbi olan, gökleri ve yeri yaratan, gizli ve âşikâre her şeyi bilen Allah’ım! Kullarının arasındaki ayrılıkları düzeltecek olan Hâkim (hüküm sâhibi) sensin. Beni, hakka, hidâyet eyle. Çünkü sen, dilediğini sırât-ı müstekîme hidâyet edersin.” (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Müslim)
Sâdıklar (doğru söyliyenler) ve hakîkate erenler (gerçeği bulanlar, kurtuluşa erenler) sözbirliği ile diyoruz ki: “Sırât-ı müstekîm; Ehl-i sünnet vel-cemâatin, yâni Resûlullah efendimizin ve O’nun sohbetinde yetişen Sahâbe-i kirâmın yoludur. (Muhammed Bâkî-billah)