İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Ülü’l-azm adı verilen altı büyük peygamberden biridir. Yâkûb aleyhisselâmın soyundan, İmrân adında bir zâtın oğlu, Hârûn aleyhisselâmın kardeşidir.
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Vaktâ ki Mûsâ (aleyhisselâm) onlara Rab olduğumuza delâlet eden alâmetler, açık mûcizeler ile geldi. Onlar; “Bu mûcize diye gösterilen şey ancak uydurulmuş, sihirden başka bir şey değildir. Biz bu sihri veya peygamberlik iddiâsını evvelki atalarımızdan işitmedik” dediler Mûsâ (aleyhisselâm) dedi ki: “Allahü teâlâ tarafından kimin hidâyetle (peygamberlikle) geldiğini ve hayırlı âkıbetin (Cennet’in) kime nasîb olacağını Rabbim çok iyi bilir. Zâlimler aslâ felâh (kurtuluş) bulmazlar. (Kasas sûresi: 36,37)
Bir gün Mûsâ aleyhisselâm yolda giderken Allahü teâlâ kendisine nidâ edip; “Ey Mûsâ! Ben kendisinden başka ilâh olmayan Rabbin Allah’ım” buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm; “Buyur yâ Rabbî! Emrine hâzırım” dedi ve secdeye vardı. Allahü teâlâ; “Başını kaldır yâ Mûsâ!” buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm başını kaldırdı. Allahü teâlâ; “Yâ Mûsâ! Arşın gölgesinde gölgelenmek istiyorsan, yetimlere merhâmetli bir baba gibi, dul kadına da onu muhâfaza eden ve gözeten zevci (kocası) gibi ol. Yâ Mûsâ merhâmetli ol. Böyle olursan sana da merhâmet edilir. Cezâ verirsen cezâ görürsün. (Sa’lebî)
Mûsâ bin İmrân (aleyhisselâm) ; “Yâ Rabbî! Kullarının en kıymetlisi kimdir?” dedikte; gücü yettiği zaman affeden (müslüman kimse) dir buyruldu. (Hadîs-i şerîf-Beyhekî)
Yûsuf aleyhisselâmdan sonra Mısır’da yerleşen ve çoğalan İsrâiloğulları, Mısır’ın yerli halkı olan Kıbtîlerden ve bunların hükümdârları olan Fir’avnlardan zulüm ve hakâret gördüler. İsrâiloğullarının doğan erkek çocuklarını öldürdüler. Bu sırada düny âya gelen Mûsâ aleyhisselâmı, annesi, Allahü teâlânın emriyle bir beşiğe koyup Nil nehrine bıraktı. Beşik, Fir’avn’ın sarayı önünden geçerken, Fir’avn’ın hanımı Âsiye Hâtun bunu alıp büyüttü. Mûsâ aleyhisselâm kırk yaşına gelince, İsrâiloğullarının y anına gitti. Bir gün Mısırlı bir kıptînin İsrâiloğullarından birine işkence ettiğini gördü. Kurtarırken kazâ sonucu kıptî öldü. Mûsâ aleyhisselâm, Fir’avn ve kıptîlerden çekinip Medyen şehrine gitti. Orada Şuayb aleyhisselâmın kızıyla evlendi. Şuayb aleyhisselâma on sene hizmet ettikten sonra, Mısır’a dönerken Tûr dağında Allahü teâlâ ile konuştu ve peygamber olarak vazîfelendirildi. Mısır’a gelip, Fir’avn’ı dîne dâvet etti. Mûcizeler gösterdiği hâlde Fir’avn ve kıptîler ona inanmadılar. Mûsâ aleyhisselâm İsrâiloğullarına serbestlik verilmesini istedi. Fir’avn kabûl etmedi. Kâfirlerin suları kan oldu, kurbağa yağdı, cild hastalıkları ve üç gün karanlık oldu. Fir’avn bu mûcizeleri görünce korktu ve İsrâiloğullarına izin verdi. Mûsâ aleyhisse lâm İsrâiloğullarıyla birlikte Mısır’dan çıkıp Kudüs’e doğru giderken, Fir’avn pişman olup, askerleriyle arkalarına düştü. Kızıldeniz’den on iki yol açılıp Mûsâ aleyhisselâm ve berâberindeki İsrâiloğulları karşıya geçti. Fir’avn geçerken deniz kapandı; Fir’avn, askerleriyle birlikte boğuldu. Kızıldeniz’den geçip Tih sahrasına geldikleri sırada Mûsâ aleyhisselâm, kardeşi Hûrûn aleyhisselâmı vekîl bırakıp Tûr dağına gitti. Orada kırk gün ibâdet etti. Allahü teâlânın kelâmını işitti ve kendisine Te vrât kitâbı indirildi. Mûsâ aleyhisselâm Tûr dağında iken İsrâiloğulları Sâmirî isimli, inanmadığı hâlde inanmış görünen bir münâfığın sözlerine aldanarak ve Hârûn aleyhisselâmı dinlemeyerek altın buzağı heykeline taptılar. Mûsâ aleyhisselâm Tûr’dan gelip bu hâli görünce üzüldü; Sâmirî’ye lânet etti. İsrâiloğulları yaptıklarına pişman oldular, Mûsâ aleyhisselâma yalvarıp,Tevrât’a göre ibâdet etmeye başladılar. Mûsâ aleyhisselâm ümmeti ile birlikte Lût gölünün güney tarafına geçti. Uç bin Unk adında bir melîk ile harb etti. Şerîa nehrinin doğusundaki yerleri ele geçirdi. Eriha şehri karşısındaki dağa çıktı. Ken’an ilini uzaktan gördü. Bu sırada kardeşi Hârûn aleyhisselâm vefât etti. Mûsâ aleyhisselâm yerine Yûşâ aleyhisselâmı halîfe bırakıp yüz yirmi yaşında vefât etti. (İbn-ül-Esîr, Abdülhâk-ı Dehlevî, Nişâncızâde, Kisâî, Sa’lebî)