Seferiliğin başlangıcı nasıl belirlenir?
Dinen sefer sayılacak mesafedeki bir yere gitmek üzere yola çıkan kişi, bulunduğu şehrin belediye sınırlarından çıkınca misafir hükmünde kabul edilir. Bu kimse yolculuk hüküm ve ruhsatlarından yararlanmaya başlar (Merğinani, el-Hidaye, I, 81). Buna göre, yolculuğa çıkıp belediye sınırlarını geçen kimse dört rekatlı farz namazları iki rekat olarak kılar.
Günümüzde şehirler genişlemiş, İstanbul örneğinde olduğu gibi, iki ucu arasındaki mesafe neredeyse sefer mesafesi olacak kadar genişlemiştir. Günümüzde, bu gibi kentlerde seferiliğin, otogardan veya istasyondan ya da bulunduğu semtin sınırlarından başlayacağı yönünde görüşler vardır (bkz. Seferilik ve Hükümleri, İstanbul 1997).
Seferi olan bir kimse mukim imamın arkasında namazını nasıl kılar?
Seferi olan bir kimse mukim bir imama uyarsa namazını tam olarak kılar (Mevsıli, el-İhtiyar, I, 80). Zira Rasulüllah (s.a.s.), “İmam kendisine uyulsun diye imam olmuştur” (Buhari, Salat, 18) buyurarak, cemaatin namazının imamın namazıyla aynı olması gerektiğini ifade etmiştir. Seferi olan kişi, vakit içinde mukim bir imama uyup namazını tamamlamadan selam verirse, kıldığı bu namaz geçerli olmaz. Bu durumda namazı bozulan kişi aynı namazı yeniden tek başına kılarken dört rekat olarak değil iki rekat olarak kılar.
Bir beldede evi olan kimse orada on beş günden az kalsa seferi olur mu?
Fıkıh kaynaklarında; “İki yerde eşi, evi-barkı bulunan bir kimse bunlardan hangisinin yanına gitse mukim olur (Mevsıli, İhtiyar, İst. , ts. , I, 81; Ö. N. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İst., 1964, s. 179).
Ulaşım araçlarında farz veya nafile namazlar kılınabilir mi?
Hayvan üzerinde veya otomobil, otobüs, uçak ve tren gibi ulaşım araçlarında nafile namaz kılmak caiz ise de, normal durumlarda farz namazların kılınması uygun görülmemiştir. Çünkü söz konusu ulaşım araçlarında namaz kılındığı takdirde namazın kıyam, rüku, secde ve istikbal-i kıble gibi farzlarını yerine getirme imkanı yoktur. Nitekim Rasulüllah (s.a.s.), nafile namaz kılarken bineği hangi istikamete dönerse dönsün bineği üzerinde namaz kılardı. Farz namaz kılmak istediğinde ise bineğinden iner ve kıbleye dönerek namazını kılardı (Buhari, Salat, 31).
Cana, mala zarar gelme korkusunun bulunduğu hallerde veya yerin çamurlu olması ya da namaz kılacak uygun bir yerin bulunmaması gibi zaruret hallerinde, binek üzerinde farz namaz kılmak da caiz görülmüştür (Kasani, Bedaiu’s-Sanai’, I, 108).
Hz. Peygamber zamanında ve müctehit imamlar döneminde günümüzdekine benzer nakil araçları yoktu. O zaman mevcut olan nakil araçları hayvan ve gemi idi. Genelde insanlar kendi hayvanları ile seyahat ederler ve diledikleri zaman durup, istedikleri zaman yollarına devam edebilirlerdi. Onun için, namazı hayvan sırtında kılma zorunlulukları yoktu. Gemide seyahat edenler ise, gemi duruyor ise normal yerde kılıyorlarmış gibi, kıbleye dönerek rüku ve secdeyi yaparak namazlarını kılarlardı. Gemi hareket halinde ise, yapabiliyorlarsa ayakta rüku ve secdeyi yaparak, geminin hareketine göre kıbleye doğru dönerek kılarlar, buna güçleri yetmezse oturdukları yerden rüku ve secdeyi yaparak kılarlardı (Alauddin es-Semerkandi, Tuhfetü’l-fukaha, I, 156; Kasani, Bedaiu’s-Sanai’, I, 453). Günümüzde, tren ve uçak ile seyahat edenler de, namaz vaktinde aracı durdurma imkanına sahip olmadıkları için, namazlarını aynen gemide imiş gibi kılabilirler. Namaza başladıklarında imkan ölçüsünde kıbleye yönelirler; aracın hareketine göre, güçleri yettiğince kıbleye dönmeye çalışırlar. Rüku ve secdeyi ima ile yaparlar. Otobüs ile seyahat edenler ise öncelikle aracı durdurmaya çalışırlar. Bu mümkün olamazsa aynen uçak ve tren yolcuları gibi hareket ederler.
Yolcuların namaz kılmakta uygulayabilecekleri diğer bir yöntem de namazları cem ederek kılmalarıdır.
Cem’ yalnızca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazları arasında olabilir.
Öğle ile ikindinin cemi, ikindiyi öğle vaktinde öğle namazından sonra (cem-i takdim) ya da öğleyi ikindi vaktinde ikindi namazının öncesinde kılmak (cem-i tehir) şeklinde yapılabilir. Akşam ile yatsının cemi de yatsıyı akşam vaktinde akşam namazından sonra (cem-i takdim) ya da akşamı yatsı vaktinde yatsı namazından önce kılmak (cem-i tehir) şeklinde yapılabilir.
Cem edilecek namazlar ara verilmeksizin peş peşe kılınır. Ayrıca cem-i takdim halinde birinci namaza başlarken, cem-i tehir halinde ise birinci namazın vakti içinde cem yapmaya kalben niyet edilir.
Vatanı asli, vatanı ikamet ve vatan-ı sükna ne demektir?
İslam namaz ve oruç gibi ibadetlerin uygulanması konusunda yolcularla ilgili bazı bazı özel hükümler getirmiştir. Buna göre dinen yolcu sayılan kimselerin dört rekatlı farz namazları iki rekat kılmaları, ramazan oruçlarını yolucu bulundukları sürece sonradan tutmak üzere erteleyebilmeleri bu özel hükümlerdendir.
Dinen yolcu sayılabilmenin iki temel ölçüt vardır. Bunlardan biri mekan, diğeri ise mesafedir.
Yolculuk konusu ile ilgili olarak bir kimsenin bulunduğu yer ya “vatan-ı asli”, ya “vatan-ı ikamet”, ya da “vatan-ı sükna”dır.
Vatan-ı asli: Asli yerleşim yeri demektir. Bir insanın doğup büyüdüğü yer veya çalışıp geçimini sağladığı, ev alıp çoluk çocuğu ile yerleştiği ve sürekli kalmaya niyet ettiği yerdir.
Vatan-ı ikamet: Yerleşmek maksadı ile olmaksızın on beş günden fazla kalmak üzere bulunduğu asli vatanından en az doksan km. uzaklıktaki yerdir.
Vatan-ı sükna: bir kimsenin on beş günü tamamlamadan ayrılmak üzere bulunduğu, asli vatanından en az doksan km. uzaklıktaki yerdir (Haddad, el-Cevheratü’n-neyyire, I, 342).
Bu hükümler Hanefi mezhebine göredir. Diğer mezheplerde, misafir olmak için gidilmesi gereken, asgari mesafe ve kalınacak azami süre konusunda farklı görüşler vardır (Ramli, Nihayetü’l-muhtac, II, 257; Buhuti, Keşşafu’l-kına, I, 504).
Seferi olan kişi cemaate namaz kıldırabilir mi?
Seferi kimse, hem seferi olan cemaate, hem de mukim olan cemaate imamlık yapabilir. Seferi olan kişi dört rekatlı farz namazları iki rekat olarak kılacağı için, böyle bir kimse cemaate namaz kıldıracağı zaman namaza başlamadan önce, “Ben seferiyim, ikinci rekatın sonunda selam vereceğim. Ben selam verince siz selam vermeksizin kalkıp namazınızı tamamlayınız” uyarısında bulunması, karışıklığı önlemek bakımından uygun olur (Kasani, Bedaiu’s-Sanai’, I, 101-102; Merğinani, el-Hidaye, I, 81). Nitekim Hz. Peygamber Mekke fethinden sonra Mekke’de kaldığı sürece namazları misafir olarak (kasrederek) kıldırmış ve “Biz misafiriz, siz namazlarınızı tamamlayınız” buyurmuştur (Ebu Davud, Salatü’l-müsafir, 10) Hz. Ömer (r.a.) de aynı şekilde, Mekke’ye geldiği zaman dört rekatlı farzları iki rekat olarak kıldırmış ve mukim cemaate: “Mekkeliler! Namazınızı tamamlayınız; biz misafiriz” demiştir (Muvatta’, Kasru’s-salat, 6).
Çalışmak üzere bir şehre giden fakat ailesini oraya götürmeyen kimse namazlarını seferi mi yoksa mukim olarak mı kılar?
Bir kişinin doğup büyüdüğü yer veya çalışıp geçimini sağladığı, çoluk çocuğu ile yerleştiği ve sürekli kalmaya niyet ettiği yere vatan-ı asli denir. Vatan-ı asli, ancak başka bir yeri vatan-ı asli edinmekle değişir.
Kişi başka bir yere göç edip eşini ve çocuklarını buraya naklederek yerleşirse burası vatan-ı aslisi olur. Önceki vatanı, vatan-ı asli olmaktan çıkar. Daha sonra buraya (eski vatanına) misafir olarak gelirse dört rekatlı farz namazlarını iki rekat olarak kılar. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) ve arkadaşları Mekke’yi terk edip Medine’ye yerleştikten sonra Mekke’ye gittiklerinde 4 rekatlı farz namazları iki rekat olarak kılmışlardır (Muvatta, Kasru’s-salati, 6; Beyhaki, III/135-136).
Bir kimsenin doğduğu, evlendiği, içinde yerleşmeye karar verdiği yeri terk etmeyi düşünmeyerek; öğrencilik, işçilik, memurluk ve askerlik gibi sebeplerle uzunca bir zaman oturduğu veya yolculuğa çıkıp en az on beş gün veya daha fazla kalmaya niyet ettiği yerler ise ikamet vatanıdır. İkamet vatanında namazlar mukim olarak kılınır. Bu gibi bir yerde 15 günden az kalacaksa, namazlarını kasr eder (Haddad, el-Cevheratü’n-neyyire, I, 342).
Yolculukta kılınamayan namazların kazası nasıl yapılır?
Namazlar, vaktinde kılındığında nasıl kılınması gerekiyor idiyse aynı şekilde kaza edilirler. Buna göre yolculuk halinde kazaya kalan dört rekatlı namazlar ister yolculuk (sefer) halinde, ister yolculuk sona erdikten sonra kaza edilsin, ikişer rekat olarak kaza edilirler. Aynı şekilde yolculuk hali dışında kazaya kalan bir namaz, yolculuk sırasında kaza edilmek istendiğinde dört rekat olarak kılınır (Merğinani, el-Hidaye, I, 81-82).
Birden çok yerde evi olan bir kimse, buralara gittiğinde seferi olur mu?
Kişinin asıl memleketine, doğup büyüdüğü veya evlendiği ya da devamlı olarak kalmak için yerleştiği yere vatan-ı asli denilmektedir. Asli vatanında olan kimseye mukim denilir. Vatan-ı asli, ancak başka bir vatan-ı asli ile bozulur. Yani kişinin önceki vatanını terk ederek başka bir memlekete yerleşmesiyle onun vatan-ı aslisi değişmiş olur. Dolayısıyla böyle bir kimse eski memleketine geçici olarak gittiğinde, on beş günden az kalırsa orada misafir sayılacağından misafirlikle ilgili kolaylıklardan yararlanır. Temelli değil de iş icabı veya tayin dolayısıyla başka bir memlekette yaşayan, fakat orada yerleşip kalmak arzusunda olmayan kişi, sonunda asıl memleketine dönmek niyetinde ise, kendi asıl memleketi onun vatan-ı aslisi olmaya devam eder (İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, Mısır 1966, II, 614, 615).
Bir kimsenin kendi esas memleketinden ayrı olarak, on beş gün veya daha fazla kalmaya niyet ettiği yer vatan-i ikamettir. Dini görevleri yapma konusunda Vatan-ı İkametle Vatan-ı asli arasında fark yoktur. Yani Vatan-ı İkamette olan kişi de misafire ait olan dini kolaylıklardan yararlanamaz (İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, II, 614, 615, 616).
Bir kimsenin birden fazla asli vatanı olabilir. Günümüzde imkanı olanların yazlıkları birer vatan-ı aslidir. Bu itibarla, kişi, kendisine ait bulunan yazlık ve kışlık evinde namazlarını tam kılar. Kişi iş icabı veya durum gereği her iki şehri de asli vatan edinmişse, her iki şehirde de dört rekatlı farz namazları tam kılar.
Anne babasının yaşadığı beldeye giden kişi seferi olur mu?
İnsanın doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşamak istediği ya da içinde sürekli olarak barınmayı kastettiği yere asli vatan (vatan-ı asli) denir. Yetişkin bir kimse doğup büyüdüğü, ya da sürekli yaşamak üzere temelli yerleştiği asli vatanını terk edip her hangi bir sebeple sürekli yaşamak üzere bir başka yere yerleşirse burası onun asli vatanı olur ve eski asli vatanının hükmü ortadan kalkar. Eski asli vatanında anne-babasının veya yetişkin çocuklarının bulunması durumu değiştirmez. Tercih edilen görüş budur (İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, I, 532).
Buna göre bir kimse sürekli yaşamakta olduğu vatanından ayrılıp, ziyaret vb. amaçlarla 90 km. ve daha uzak yerde yerleşik olan anne-babasının yanına giderse seferilik hükümlerine tabi olur. Dolayısı ile gittiği yerde 15 günden daha az kalmaya niyet ettiği takdirde seferi olur (Mevsıli, el-İhtiyar, I, 79).
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı Namaz Fetva Bölümü