Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Bursa İl Müftülüğü hizmet binasının açılışı ve Uluslararası İlahiyat Programından mezun olan öğrenciler için düzenlenen mezuniyet programı için gittiği Bursa’da, din görevlileri ile bir araya geldi.
Atatürk Kültür ve Kongre Merkezi’nde din görevlilerine hitap eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Şehirlerin de tıpkı insanlar gibi ruhları vardır. Bursa böyle bir ilimizdir. İslam medeniyetinin ruhunu bedeninde taşıyan bir şehir. O kalbi diri turan, o ruhu ayakta tutan sizlersiniz. Sizler Diyanet ailesi olarak, din gönüllüleri olarak şehirlerin ruhunu ayakta tutan, şehirlerin kalbini diri tutan insanlarsınız. Sizsiz ülke, ruhsuz ve kalpsiz kalır. Sizler sadece mihrabın abidi değil, minberin alimi, kürsünün vaizisiniz” dedi.
İslam aleminin zorlu bir süreçten geçtiğini kaydeden Başkan Görmez, Bursa’da görev yapan din görevlilerine yönelik yaptığı konuşmasında şunları söyledi;
“İnsanlığın içinden geçtiği en büyük zorluk ilmi ve hikmeti kaybetmektir…”
Ülkelerin, milletlerin, insanlığın zor zamanları vardır. İslam alemi olarak tarihin en zor dönemlerden birinden geçiyoruz. Aslında müminler zorlukların üstesinden gelecek güce sahiptir. En büyük zorluk kolaylığı kaybetmektir. Allah’ın lutfettiği kolaylığı kaybetmektir. Yeryüzünde en büyük kolaylık din kolaylığıdır. Dinin kolaylığı bütün müşkülleri yenecek güçtedir. En büyük zorluk kolaylığı kaybetmektir. Bugün insanlık büyük zorluklarla karşı karşıyadır ama herkes bilsin ki en büyük zorluk Allah’ın verdiği en büyük kolaylığı kaybetmektir. En büyük zorluk İslam aleminin hikmetini kaybetmesidir. Hikmeti kaybetmekten kaynaklanan zorluk en büyük zorluktur. İnsanlığın içinden geçtiği en büyük zorluk, hikmeti, ilmi kaybetmektir. En büyük zorluk zulmeti ortadan kaldıracak nuru kaybetmektir o nur İslam’dır. Bütün bunları kaybetmekten kaynaklanan büyük zorluklarla karşı karşıyayız.
“En büyük fesat ıslah adı altında yapılan ifsattır…”
En büyük fesat ıslah adı altında yapılan ifsattır. Yeryüzünde yapılan en büyük kötülük iyilik adı altında yapılan kötülüklerdir. En büyük çirkinlik güzellik süsü verilerek meydana getirilen çirkinliklerdir. ‘Gelin yeryüzünü ifsat etmeyin, denildiği zaman biz ıslah ediyoruz derler. Gerçek bozguncular ıslah adı altında yeryüzünü ifsat edenlerdir’
Bütün bu fesadın zorlukların ötesinde alemi İslamı kuşatan en büyük kötülüklerden biri milletlerin, toplulukların bilinç altında sakladıkları hastalıkların nüksetmeye başlamasıdır. Bağdat’ın yıkılmasından endişe etmiyorum. Bağdat yeniden imar edilir. Şam’ı Şerif’in yıkılmasından endişe etmiyorum. Şam yeniden ayağa kalkar. Ancak bütün bu mezalim yaşanırken en büyük endişemiz bu toplumların bilinç altında sakladıkları cahiliye hastalıklarının nüksetmesidir. Irkçılık, mezhepçilik, cinsiyetçilik, insanı dışlayan cahiliye hastalıklarının nüksetmesi en büyük kötülüktür.
“15 Temmuz işgal, ihanet ve darbe teşebbüsü sadece bir darbe değil, bu toplumu her türlü işgale hazır hale getirme teşebbüsüydü…”
Küçük mensubiyetlerin İslam’a, Kuran’a, Muhammed Mustafa’ya mensubiyetin önüne geçmesi çok daha büyük bir felakettir İslam alemi için. Sadece İslam alemi için değil bütün insanlığın zorluklarını kolaylaştıracak kolaylığı da kaybederiz. Bütün insanlığın cehaletini ortadan kaldıracak ilmi hikmeti de kaybederiz. Zulmetli ortadan kaldıracak ışığı nuru da kaybederiz. İşte bütün bu kötülükler ülkemizi de sarmak istiyor. Her türlü terörün bu ülkeyi umut olmaktan çıkarmak için nasıl bir kavga verdiğini, nasıl çirkin bir kavgaya giriştiğini hepimiz görüyoruz. Binlerce evladımızı şehit verdik. Sonra 15 Temmuz gibi işgal, ihanet ve darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kaldık. O sadece bir darbe değil katliam teşebbüsü idi. O bu toplumu her türlü işgale hazır hale getirme teşebbüsüydü.
“Müslüman bir ülke dini istikrarını, din güvenliğini kaybederse her türlü istikrarını kaybedeceğini bütün coğrafya bize haykırıyor…”
Yaşadığımız acı tecrübeler hem ülkemizde hem gönül coğrafyamızda, Müslüman bir ülke için, Müslüman bir ülkenin selamı, barışı, huzuru için dini istikrarın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Müslüman bir ülke, dini istikrarını, din güvenliğini kaybederse her türlü istikrarını kaybedeceğini bütün coğrafya bize haykırıyor.
Bir Müslüman ülkede kalpleri birbirine bağlayan din, bizi ayırmaya başlarsa, her birimiz bir fırkaya dönüşürsek o takdirde orada dini istikrardan söz etmek mümkün olmaz.
Diyanet İşleri Teşkilatı, İlahiyat fakülteleri, imam hatip liseleri gibi müesseselerimiz bu ülkenin dini istikrarının teminatı olduğu bütün yönleriyle ortaya çıkmıştır. Bu müesseseler ülkemizin, milletimizin, coğrafyamızın dini istikrarının teminatıdır. Bu teminatı güçlendirmek için her bir din gönüllüsünün kendini yenilemesi gerekiyor. Eğer Din bütünlüğünü kaybedersek o takdirde coğrafyamızda gördüğümüz bütün acıları kendi topraklarımıza da taşımış oluruz.
“İslam’ı hiçbir kimse, grup, fırka kendi topluluğunun emellerine alet edip istismar edemez…”
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak İslam’a hizmet etmek için taş taş üstüne koyan her kardeşimizin, her topluluğun, her grubun hizmetindeyiz. Sadece olmazsa olmaz prensiplerimiz var. Birincisi, tarih boyunca bu topraklarda medeniyetimizi ayakta tutan ana yoldan sapmamayı, yanlış düşünce ve ideolojilere sapmamayı temel prensip olarak kabul ettikleri müddetçe. İkinci şartımız, İslam’ı hiçbir kimse, hiçbir grup, fırka kendi topluluğunun emellerine alet edip istismar etmeyecek. Üçüncü şartımız ise, bu topraklarda her insanın ideal bir mümin olması için çaba gösterin. İslam ümmetine mensup onurlu bir insanın yetişmesi için çaba gösterin, emek verin. Kendinize adam devşirmeyin adam yetiştirin. İnsan yetiştirin. Çocuklarımızı yetiştirin ama o çocukları kendi grubunuzun, düşüncelerinizin mensubu haline getirmeyin. Allah’ın dinine mensup olmaktan daha büyük mensubiyet mi var. Hz. Peygambere ümmet olmaktan daha büyük bir mensubiyet mi var. Baki hakikatleri fani şahsiyetler üzerine bina etmeyin.
Allah’ın kitabı, Resul’ün sünneti dururken bir şahsın, bir faninin fikir ve düşüncelerini İslam’ın ana yolu haline getirmeyin. Diyanet mensupları camilerde, Allah’ın evinde, ‘Allah buyuruyor ki’ der. ‘Peygamberimiz buyuruyor ki’ der. ‘Benim falan efendim buyuruyor ki’ demez. Eğer herhangi bir din görevlisinin saygı duyduğu efendisi varsa caminin kapısında bırakacak, minbere taşımayacak. Kim olursa olsun hiçkimsenin sesini camide ve mabedde Peygamberin sesinin üzerine çıkarmak haddimiz değildir. Biz kendi sesimizi ve başkasının sesini Allah’ın sözünün, Peygamberin sözünün üstüne asla çıkarmayız.
“Yeni yetişen neslin kalbine dokunmalıyız…”
Yeni bir dünya ile karşı karşıyayız. Yeni bir nesille karşı karşıyayız. Biz on yıl önceki tebliğ metodu ile yolumuza devam edemeyiz. On yıl önce yaptığınız vaazı bugün yapamazsınız. Çünkü nesiller değişti. Yeni neslin kalbine dokunmalıyız. Yeni neslin kalbini anlamak için kendimizi geliştirmeliyiz. Yeni nesil dinlemeyi değil, sizinle konuşmayı seven bir nesil. O halde onlarla konuşacaksınız. Bugünkü nesil tepeden konuşan kimselere iyi gözle bakmıyor. Tepeden konuşmayacaksınız.
Hz. Peygamber çocuklarla konuşurken onların boyunun seviyesine indi öyle konuştu. Yeni neslin kalbine ve aklına hitap edebilmek için yeni bir okuma seferberliği başlatmamız lazım. Davet, tebliğ ve irşad kavramlarının muhtevası üzerinde yeniden durmalıyız. Yeniden yorumlamalıyız.
Programda Başkan Görmez’e Bursa İl Müftüsü İzani Turan eşlik etti.
Başkan Görmez, Bursa’da görev yapan din görevlileriyle buluşmanın ardından Uluslararası İlahiyat Programı öğrencilerinin mezuniyet törenine geçti.
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı