Dünya Bize, Biz Birbirimize Emanetiz!

Kardeşlerim!

Doğusuyla   batısıyla,   kuzeyiyle   güneyiyle   insanlık olarak hepimiz büyük bir aileyiz. Hz. Âdem ile Havva’nın çocuklarıyız. Bizi yoktan var eden, hilkatte eş, dinde kardeş kılan,   hayat   nimetini   bizlere   lütfeden   Yüce   Allah’ın kullarıyız. Her insan saygındır, mükerremdir, özeldir. Dili, rengi, cinsiyeti ve milliyeti ne olursa olsun her insanın canı, haysiyeti ve malı dokunulmazdır.

Aziz Müminler!

Rabbimiz,    bizleri    konuşma,    görme,    işitme    gibi yeteneklerle donattı ve  yeryüzünün imarıyla sorumlu  kıldı. Bizi aynı toprağın üstünde ve aynı gök kubbenin altında bir arada ve insana yaraşır bir şekilde yaşama imtihanına tabi tuttu.  İçinde  yaşadığımız  âlemi  bize,  bizi  de  birbirimize emanet etti.

Böylesi   ağır   bir   yük   omuzlarımıza   yüklenmişken, birlikte yaşama konusunda zaman zaman ciddi zaaflar gösterebiliyoruz. Etnik, dinî, mezhebî ve meşrebî farklılıklar, bazen çatışma nedeni olarak görülebiliyor. Farklı görüşlere tahammül  ve  anlayış  göstermek  ne  yazık  ki,  çoğu  zaman sadece dilde kalabiliyor. İnsanların birbirlerini daha az anladığını hatta bazen hiç anlayamadığını üzülerek müşahede ediyoruz. Hemen her gün, merhamet ve şefkatin yerini kin ve nefretin,   dostluk   ve   kardeşliğin   yerini   düşmanlık   ve husumetin, içtenlik ve samimiyetin yerini riyakârlık ve gösterişin aldığından yakınıyoruz.

ymetli Kardeşlerim!

Her  aile  içinde  küçük  ya  da  büyük  anlaşmazlıklar olabilir. Topyekûn insanlık ailesinin de her konuda uyuşması, problemlerden uzak bir bütünlük ve birlik sergilemesi elbette mümkün ve gerçekçi değildir. Ancak çatışmanın, çekişmenin, ötekileştirmenin, ezmenin, üzmenin, hor görmenin, yok saymanın, dünyayı ve hayatı hepimize yaşanamaz kıldığı da bir gerçektir.

Oysa birlikte huzur ve güven içinde yaşayabilmenin ahlakı ve hukuku Yüce Rabbimiz  ve Efendimiz tarafından insanlığa takdim edilmiştir. Kerim Kitabımızda; “Eğer Allah dileseydi  sizi  tek  bir  ümmet  yapardı.  Fakat  verdiği şeylerde   sizi   imtihan   etmek   için   ümmetlere   ayırdı.”buyurulmaktadır. Böylece farklılıkların ilahi kudret ve hikmetin, imtihanın birer parçası olduğu hatırlatılmaktadır. Peki buna rağmen dünyayı daha güzel, yaşanabilir hale getirmek çok mu zor gerçekten?

Dürüstlüğü,  adaleti,  sabrı  ilişkilerimizin  mihveri yapmak, gökdelenler inşa etmekten, şirketler kurup yönetmekten daha mı zor? Saygıyı, nezaketi, merhameti, paylaşmayı hayatımıza hakim kılmak, hayal ötesi buluşlara imza atmaktan, uzayın derinliklerinde incelemeler yapmaktan daha mı külfetli?

Kin  ve  nefret  duygularını,  hırs  ve  intikam arzularını parçalamak,  atomu  parçacıklara  ayırmaktan  daha  fazla  mı çaba   gerektiriyor?   Yüreklerde   sevgi,   muhabbet,   şefkat üretmek, kocaman fabrikalar kurup silah üretmekten daha mı masraflı ve zahmetli?

ymetli Kardeşlerim!

Efendimiz  (s.a.s)’in  Ensar  ve  Muhacir  arasında  tesis ettiği  destansı  kardeşlik  hala  diriliğini  zihinlerimizde muhafaza etmektedir. Bu kardeşlik sevgi, saygı, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma ve özveri temellidir.

Geliniz,   Efendimizin   sahip   olduğu   ve   ümmetine öğrettiği bu kardeşlik ve birlikte yaşama ahlakını hayatımıza ne kadar yansıtabildiğimizi hep birlikte sorgulayalım:

Rahmet Elçisi (s.a.s), “Mümin, cana yakın kimsedir. İnsanlarla dostluk kurmayan, kendisiyle dostluk kurulamayan kimsede hayır yoktur.”2 buyuruyor. Peki bugün bizler, hiçbir kaygı gütmeksizin sevgi ve muhabbetle gönüllerimizi birbirimize açabiliyor muyuz?   Aramızdaki kardeşlik bağlarına sımsıkı tutunabiliyor muyuz?

Efendimiz  (s.a.s),  kardeşimize  tebessüm  etmemizin dahi sadaka olduğunu3  haber veriyor. Peki, bunu ne kadar yerine getirebiliyoruz? Yoksa ihtiraslarımızı önceleyerek hem kendimizi hem kardeşlerimizi böylesi bir güzellikten mahrum mu bırakıyoruz?

Allah Resûlü (s.a.s), “Allah için size sığınan kimseye sığınak olun. Allah için isteyen kimseye verin. Sizi davet edenin davetine icabet edin. Size bir iyilik yapana karşılığını verin.”buyuruyor. Peki, zorda, darda kalanlara yalnızca Rabbimizin rızasını umarak yardım elimizi uzatabiliyor muyuz? Yoksa her bir yetimi, öksüzü, sahipsizi, yoksulu rahatımızı kaçıran bir yük olarak mı görüyoruz?

Kardeşlerim!

“Kendinizi beğenip temize çıkarmayın. Kimin takva üzere olduğunu O çok iyi bilir.”5 ayeti gereğince kendimizi hesaba  çekip  eksiklerimizi  telafi  etmeye  mi  çalışıyoruz? Yoksa hata ve kusurlarımızı görmezden gelip, kalpler kırıp, onurlar mı çiğniyoruz?

Aile ve akraba münasebetlerimizde, komşuluk ilişkilerimizde, arkadaşlıklarımızda, işyerlerimizde, trafikte, çarşıda, pazarda, ticaretimizde, kısacası günlük hayatın akışı içinde, çoğu zaman öfkemize yenik mi düşüyoruz?

Kardeşlerim!

Önümüzdeki hafta farklı bir maneviyat iklimi olan üç aylara gireceğiz. Gelecek Perşembeyi Cumaya bağlayan gece Regaip kandilini idrak edeceğiz. Regaip kandili vesilesiyle, kardeşlerimize olan rağbetimizi, sevgi ve muhabbetimizi, sadakatimizi bir kez daha gözden geçirelim. Beraberce huzur içinde  yaşayabilmek  adına  saygı,  hoşgörü,  merhamet  ve adalet başta olmak üzere ahlakî erdemleri hayatımıza hâkim kılmak için gayret gösterelim. Kendimize nasıl muamele edilmesini istiyorsak başkalarına da öyle muamele edelim.

Unutmayalım ki; dünya bize, biz birbirimize emanetiz!

 

1 Mâide, 5/48.

2 İbn Hanbel, II, 40.

3 Tirmizi, Birr ve Sıla, 36.

4 Ebû Dâvûd, Zekât, 38.

5 Necm, 53/32.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Exit mobile version