İstanbul’da Kutlu Doğum coşkusu
Hz. Peygamber Tevhid ve Vahdet” temalı Kutlu Doğum programı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ’in katılımıyla gerçekleştirildi. Sinan Erdem Spor Salonu’nda düzenlenen “Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet” temalı program on binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Sala-salavat, tasavvuf dinletisi ve Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda, Kutlu Doğum Haftası özel sinevizyonu gösterilirken Cemal Safi’nin bir dönem Orhan Gencebay tarafından da bestelenen “Gelin birlik olalım” şiirini vatandaşların okuduğu filmin gösterimi de yapıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ’ın da katıldığı programda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Yüreklerinde Muhammed Mustafa (SAS) sevgisi ile salonumuzu dolduran, ekranları başında bizleri izleyen aziz kardeşlerim; sevgili peygamberimizin ‘İdeal genç neşeyi ve huzuru Rabbine ibadette arar ’ dediği aziz gençler; sevgili peygamberimizin ‘gözümün nuru, kalbimin süruru ’ diye hitap ettiği sevgili çocuklar; hanımefendiler, beyefendiler… Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, feyzi, fazileti, afiyeti üzerinize olsun. Kutlu Doğum iklimine hoş geldiniz.” diyerek sözlerine başladı.
“İnsanlık 14 asır önce ölmüştü. Sevgililer sevgilisi, insanlığa hayat vermeye gelmişti. İnsanlık esfel-i safiline düşmüştü. Allah, Resulünü gönderdi, insanlığı yüceltti. Bugün onun Kutlu Doğum ikliminde insanlığı yeniden diriltmek, insanlığı yeniden yaşatmak, insanlığı yeniden yüceltmek için O ’nun kâinata getirdiği rahmete ihtiyacımız var. O rahmetin acılar içerisinde kıvranan âlem-i İslam’a barış, huzur, merhamet, adalet getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum” diyen Başkan Görmez, sözlerine şöyle devam etti:
“La İlahe İllallah” demek, kul ve köle olanlara kul ve köle olunmaz demektir…”
Bu sene Tevhid ve Vahdet dedik. Resulü Ekrem ’in bütün peygamberlerin yeryüzüne getirdiği o büyük inanç ilkesi Tevhid ve Vahdet. Tevhidin üç merhalesi var: Birincisi, dünyadaki bütün müminleri ve Müslümanları kardeş kılan o muhteşem sözün ilk cümlesi “La İlahe İllallah,” Allah’tan başka ilah yok. Ancak bu sadece mücerret bir inançtan ibaret değil, sadece Allah’ın şanını yüceltmek için ifade ettiğimiz bir cümle değil. “La İlahe İllallah” demek, kul köle olanlara kul köle olunmaz demektir. “La İlahe İllallah” demek, Rabbimden başka güç ve kudret tanımıyorum demektir. Bu sözü mazlum söylediği zaman manası başka, bir zalim söylediği zaman manası başka, bir âlim söylediği zaman manası başka, bir idareci, yönetici söylediği zaman manası başka olur. Mazlum “La İlahe İllallah” dediğinde “Allah’tan başka sığınak tanımıyorum. Zalimin zulmü varsa, mazlumun Allah’ı var” demek istiyor. Zulmetmek, mümine yakışmaz. Ama nefsine zulmeden zalim, “La İlahe İllallah” dediği zaman “Ondan başka kudret yok. O bir gün beni de hesaba çekecek” demektir. Âlim “La İlahe İllallah” dediği zaman mutlak bilgi, doğru bilgi ona aittir. İdareci, yönetici “La İlahe İllallah” dediği zaman Endülüs Sultanlarının her kapıya nakşettiği “Allah’tan başka galip olmaz. Güç ve kudretin mutlak sahibi Allah’tır” demiş olur.
“Muhammeden Resulullah olmadan La İlahe İllallah olmaz. Muhammeden Resulullah demek, Allah bizi yarattı başıboş bırakmadı demektir…”
Tevhidin ikinci merhalesi, bizi kardeş kılan bizi ümmet kılan o muhteşem ikinci cümledir; Muhammedun Resulullah ’dır. Buradan zaman zaman inanç ve düşüncelerimizi ifade eden bazı sözcüklere göndermede bulunarak ifade etmek isterim. Muhammedun Resulullah olmadan “La İlahe İllallah” olmaz. Zira Muhammedun Resulullah demek “Allah bizi yarattı ve bizi başıboş bırakmadı” demektir. Allah bizi yarattı ve bize Tevhidin rehberleri olan peygamberlere gönderdi demektir.
“Vahdet medeniyeti, insanları ırkına, rengine, diline göre tasnif etmez…”
Tevhidin üçüncü merhalesi vahdettir. İnsanlığın vahdeti bütün insanlığı, Adem ile Havva’nın çocukları olarak kabul eder. Vahdet, kainatın birliği, tevhidi, teslimiyeti, secdesi ve tesbihidir. Yeryüzünde Allah’ı tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Biz insanlar, namazımızla, orucumuzla, ibadetlerimizle, dualarımızla sadece kainatın tesbihine, kainatın teslimiyetine, kainatın ibadetine katılmış oluruz. İşte bu kainatın, insanlığın, toplumun vahdeti demektir. Vahdet medeniyeti, dünyayı doğu-batı diye ayırmaz. Vahdet medeniyeti, insanları ırkına, rengine, diline göre tasnif etmez. Vahdet medeniyeti, insanları parasına, şöhretine, makamına, mevkiine göre tasnif etmez. Bütün insanlar Allah’ın eşit kullarıdır. Bütün insanlar Allah’ın yeryüzündeki halifeleridir. İşte bugün İslam dünyasının kaybettiği, tevhidin üçüncü merhalesidir. Tevhid bize selam, vahdet getirir. Ama bugün İslam coğrafyasında selam yok, barış yok eman yok, güven yok, vahdet yok, birlik yok. Çünkü biz Tevhidin bu üçüncü merhalesi olan vahdeti ihmal ettik.
“Haksızlığa asla razı olmayan mazlumdan ve doğrudan yana tavır alan ideal yüklü yürek tevhid ile güçlenir…”
Sevgili gençler, genç bir gönül için tevhid, aşk demektir. Yüce yaratıcının aşkıdır. Bu sevginin, bu muhabbetin tadı her genci hayata bağlar. Genç bir zihin için tevhid, prensip demektir. Tevhid, yarını çizerken kim olacağına ve ne için yaşayacağına karar verirken yol haritasıdır. Müslüman genç bir yürek için tevhid, cesaret demektir. Haksızlığa asla razı olmayan mazlumdan ve doğrudan yana tavır alan ideal yüklü yürek tevhid ile güçlenir.
Kutlu Doğum haftalarının tamamında sevgili peygamberimizin hayatından bir örnekle bitirdim, bugün de onunla bitirmek istiyorum. Sevgili Peygamberimizin mescidinde sahabe oturmuş halka kurmuştu, namaz vakti bekleniyordu. İçeriye Selman-ı Farisi girdi. Sa ’d bin Ebu Vakkas Selman ’a göndermede bulunarak etrafında bulunanlara şöyle dedi: ‘Herkesten kendi soyunu sopunu, ırkını, kabilesini bana anlatmasını istiyorum ’ dedi. Birisi söz aldı, ‘Ben Temim Kabilesi ’ndenim. Temim Kabilesi insanların en şereflisidir. ’ Bir başkası ‘ben Evs Kabilesi ’ndenim. ’ Bir başkası ‘ben Eslem Kabilesi ’ndenim. ’ Bir başkası ‘ben Kureyş Kabilesi ’ndenim. ’ Herkes soyunu sopunu, kabilesini, aşiretini anlatmıştı. Sonra Selman ’a döndü, ‘ya Selman senin soyun sopun ne? ’ Selman ayağa kalktı ve kıyamet sabahına kadar bütün Müslümanlara örnek olabilecek şu cevabı verdi: ‘Ben de İslam oğlu Selman ’ım ’ dedi. Ve sonra gözlerinden yaşlar akarak şöyle dedi: ‘Ben dalaletteydim, Allah beni Muhammed Mustafa (SAS) ile hidayete erdirdi. Ben fakirdim, Allah beni Muhammed Mustafa (SAS) ile zenginleştirdi. Ben köleydim, Allah beni Muhammed Mustafa (SAS) ile özgürlüğüme kavuşturdu. Ve sonra bu muhavereyi duyan Hz. Ömer köşeden geldi, şöyle dedi: ‘Ömer ’in de nesebini, soyunu sopunu öğrenmek istiyor musunuz? Ben de İslam oğlu Ömer ’im. İslam oğlu Selman ’ın kardeşiyim ’ dedi.
“Allah bize, Muhammed Mustafa ’nın mesajını yedi kıtaya taşıma şerefini verdi, bundan daha büyük bir şeref olur mu?”
Şimdi bu toprakları vatan kıldığımız bütün kardeşlerime ve bütün İslam coğrafyasında ırkçılık ve mezhepçilik girdabında kıvranan kardeşlerime sesleniyorum; hepimizin ataları dalaletteydi, Muhammed Mustafa (SAS) geldi, hidayet bulduk. Hepimiz medeniyet fakiriydik, ilim fakiriydik, Muhammed Mustafa (SAS) geldi, Allah bizi onunla zenginleştirdi, bize merhamet verdi, bize adalet verdi. Hepimiz köleleşmiş, köleleştirilmiş bir hayat yaşıyorduk, Allah bizi onunla özgürlüğümüze kavuşturdu ve sonra millet olarak da bize onun rahmet mesajını yedi kıtaya taşıma şerefini bahşetti; bundan daha büyük bir şeref olabilir mi? Hepinizi sevgiyle, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum, Allah ’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Cumhurbaşkanı Erdoğan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yıl Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin temasının tevhid ve vahdet olarak belirlendiğini anımsatarak, “Tevhid, yani Yaradan’ın birliği. İhlas Suresi’nde ifade edildiği gibi ‘De ki o Allah’tır, birdir, Allah eksiksizdir, O doğurmamıştır, doğurulmamıştır, hiçbir şey ona denk ve benzer değildir.’ Vahdet, yani yaradılmışların birliği.” ifadelerini kullandı.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in konuşmasında, dinleyenleri Asr-ı Saadet dönemlerine götürdüğünü ve oradan bir örnek verdiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
“Aklıma rahmetli babama sorduğum bir soru geldi. Bir gün babama sordum; ‘Biz Laz mıyız, Türk müyüz?’ dedim. Babam dedi ki, ‘Oğlum, büyük dedem Mollaymış, ona sordum, ‘Dede biz Laz mıyız, Türk müyüz? Büyük dedem de babama şu cevabı vermiş; ‘Torunum, yarın öleceğuk, Allah bize Men Rabbüke, Ve men nebiyyüke, Ve ma dinüke sorularını soracak. Ve ma kavmüke diye bir soru sormayacak. Sana sordukları zaman Elhamdülillah Müslümanım de geç’ demiş.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda iki değil, üç tehlike ile karşı karşıya olunduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti: “Bir mezhepçilik, iki ırkçılık, üç terör belasıyla karşı karşıyayız. Bu hafta boyunca İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 13. Liderler Zirvesi’ni yaptık ve sonuç bildirgesinde de bu başlıkları orada açıkladık. Dedik ki; Biz ne Şia ne Sünni, böyle bir din tanımıyoruz, bizim tek dinimiz var, İslam dedik. Biz İslam’ın, o bütünleştirici çatısı altında toplanacağız. Sünnisiyle, Şiasıyla… Asla bunlar bir ayrım sebebi olmayacak. İşte onun için gelin birlik olalım demenin anlamı bu. İkincisi, ırkçılık. Onu da yine Rabbimiz, Hucurat Suresi’nde buyuruyor. Hangi ırktan olursan ol, hangi kavimden olursan ol, ister Türk ol, ister Kürt ol, Laz ol, Çerkez ol, Gürcü ol, Abhaza ol, Boşnak ol, Roman ol, ne olursan ol ama bizi birleştiren bir şey var, İslam. Biz Müslümanız, burada bütünleşeceğiz. Eğer her ikisi de olmazsa, işte o zaman başımızın belası nedir? Terör fitnesi. Şu anda biz, terörün bedelini ödemiyor muyuz? Terörün bedelini ödüyoruz. Bakın bunca insan ölüyor. Tabii biz burada duramayız, bu operasyonlara sonuna kadar devam edeceğiz. Niçin? Birliğimizi, huzuru tesis etmek için devam edeceğiz.”
Program sonunda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ile eşi Hatice Kübra Görmez; Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, İstanbul Valisi Vasip Şahin, Orhan Gencebay ve eşi Sevim Emre’nin de arasında bulunduğu konuklara gül takdim etti.
Fotoğraflar Videolar